“Kartal, kaplanla geldik, kuzu kuzu gidiyoruz”

0
1020

Mikail AVAİ

Eskiden bir savaş ahlakı vardı. Ordular savaşın ortasında bile oturur karşılıklı konuşurlardı. Günümüzdeki ahlaksız savaşların sorumlusu ise endüstriyalizm ve varolan çılgınlıklar, Ulus-Devletlerin başındaki traji-komik kişilikler. Savaş demeye bin şahit tarzda geliştirilen savaş oyunları tarzı var. Teknolojik gelişimlerin ve yeni silahların bir şekilde denenmesi için kıta sahanlığı durumları, denizler ve hatta uzaya gönderilen füzeler var. Eskiden sıkılı yumruklar, inançla bilenen silahlar ve ceng meydanında onur vardı, ya şimdi? Yaşam bu olguyu kaldıramaz durumda her an patlak verecek bir kıyametle karşı karşıyayız. Bunun bile senaryolarını hazırlayan sapık hegemonik güçler var.

 Bir annenin bebeğini doğurduktan sonra onunla ne kadar yakından ilgilendiğini, bebeği büyüyene kadar onun tüm bakımını üstlendiğini biliriz. Her canlı annemizin bize gösterdiği şefkatli bakımı göstermez. Tüm canlılar büyüyene kadar yavrularına bakmazlar. Yavru kuşlar belli bir zamana kadar anneleri tarafından korunur ve bakılırlar. Fakat belli bir zamandan sonra yavru kuşlar hayatlarını yalnız devam ettirirler. Gelişim dönemlerinde yavrular büyüyerek yetişkin bireyler haline gelir. Yeni doğmuş bir kedi yavrusunu gördüğümüzde onun büyüdüğünde nasıl görüneceğini rahatlıkla tahmin ederiz. Ancak bazı hayvanlar gelişim dönemlerinde görünüşlerini tamamen değiştirirler.

İşte bizim asıl konumuz yaşam döngüsü içinde sonradan hep değişen bu hayvan türüdür. Yeni ismi Pençe-Kaplan Erdoğan opesayonuna yöneliktir. Ne Doğanlar ne Tansular ne Kenanlar, diyesim geliyor. Ama boşverin bir seri katille karşı karşıyayız. Kürtlere yönelik hiç bir savaş bu kadar kültürel soykırıma yönelik olmadı. Kürt işbirlikçiliği hiçbir dönem bu kadar sinsi ve düşmanla iç içe yaşamadı. Direnen Kürt halkı bin yıl öncede burdaydı ve hala burda hem de direnişinin muhteşemliğiyle.

Ulus-Devletin son Türk barbarı (genelde bu tarz barbarların soy kütüğü şüphelidir) hastalık hastası Erdoğan, tıbbi adı “hipokondriyazis” olan bir tür takıntı hastasıdır. Bu hastalıkta hastanın takıntı teması “kendi sağlığı”dır. Hastalık hastalığı tanısı alan kişiler tıbben bedensel bir hastalığı olmadığı halde doktorlara inanmaz ve ciddi bir beden hastalığı olduğunu savunurlar. Bu doğrultuda sık sık hekime müracaat ederler. “Hastalık hastası” teriminin de gayet güzel bir şekilde özetlediği bu bozuklukta hasta, sağlığının bozulduğu veya bozulacağı endişesi içindedir. İşte Türkiye’de sistemin bozulduğuna inanmayan, battığını kabul etmeyen bunun için sürekli MİT’e başvuran bir kişilik en son kendini yeni hayvan operasyonuna kilitledi. Tartışma durumları “Şöyle burayı aldık, yıktık, alabora oldular” diyerek sanki gerçekten olmuş bitmişe kendini ikna eden bir devlet var. Aldık deyip başka bir yere yallah deyip yürüyorlar. Bu şekilde toplumun aklıyla alay eden bir düşman gerçekliği var. Fakat her mecrada akıl hocalığı yapan akılsızların kendi kendine buna inanması ise ahmaklıktan öte bir şey değildir. İnanç ve bağlılıktan yoksun, ortalıkta kalmış bu tiplerin her an neye inanacağı ise meçhul. Bu konuma yerleşmiş muhabir ya da journalistte epey var. Bilgi hiç bir dönemde bu kadar gariban ve bu kadar zavallı duruma düşmemiştir. Birey hiç bir dönem bu kadar toplumuna yabancılaşmamıştır.

Düşman Kurdistan’da uyumuyor, hergün bir katliam provası yapıyor. Toplumu korkutmaya, içine kapanmasına ve her duruma karşı sessiz kalması peşinde. İhanetçilerin hergün sırtını palazlamakta, ‘yürü yavrum’ deyip üç kuruşa kulllanmakta. Korkaklıkta ün salmış bu kişilikler sıra kendi toplumuna gelince cellada dönüşebiliyorlar. Bunların yok edilmesi bu dönemde farz olmuş. Bu kapsamda YPS’nin hamlesi bunun ne kadar ciddi olduğunu göstermekte sonuçta bunu en iyi bilenler o toplumun içinden çıkan öz savunma güçleridir. Onlardan daha iyi kimse o mahalleleri bilemez. Türk devleti de bunu bildiği için, en iyi özel savaş elemanlarını bu yönde kullanmaya çalışmakta. Toplumun içine ne kadar kafa karışıklığı yaratırsam o kadar başarılı olurum derdinde yeni kontra birlikleri-işbirlikçilerden yaratmaları bu nedenle boşuna değildir. İlginç olan durum ise KDP’nin Parastin’ı ile bunu Kurdistani bir adım olarak öne çıkarmalarıdır. Kendileri Kürdistani, Kürdistan’ı savunan, öz savunma güçleri ise Afrikalı sanki. Bu husus derin, ve ihanetin belgesidir. Biz yine asıl konumuza dönelim bir davet vardı.

Haftanin Cennetten kalma son yer tarihin mitolojik esrarengiz yedi katlı cenneti, giriş kapısının ismi Deriyê dawetîyê (Siz bunu davet etme anlamında ‘Düğün Kapısı’ olarak anlayın türkçede ne kadar bozuk bir dil olsa da) işte gerillanın yaşadığı böyle bir yer. Son savaş Cennet’te mi olur bilinmez ama Kürt misavirperverliğinde kapı her zaman açıktır. Misafir, misafir değil de barbar ise, bu, gerilla ta ki kapıyı kapatana kadardır. Gerisi ‘tereyağından kıl çeker gibi güçlerimizi çektik’ bu sefer olmayacaktır. Kapatılan kapı sonsuza dek açılmayacaktır. Tarih ne o tarihler savaş ne o savaşlardır.

Gerilla çoktandır bu tarz operasyonları bekliyordu. Hesaplamalar soğukkanlılıkladır. Ekonomik anlamda bu kadar zayıflamış bir ülke klasik gündem saptırmasını bu sefer direk denemek istiyor. Burda gerilla direnişi tartışmasızdır. Fakat yurtsever Kürdistan halkı bunu izleyecek mi? Hayır! Peki ya siyasetçiler bunu izleyecekler mi? Bu konumda olamaz, Gerillaya güç vermeyen her tarz ihanettir ve bunun affedilmeyeceği apaçık ortadadır. Kurdistan, devrim planında ilerliyor ve düşmanı apaçık tuzağa düşmüş durumda. Ölümler, şahadetler, acılar yaşanabilir, bedeller verilecektir sonun muhteşemliği için. Buna hazır mıyız? Hazır mıyız “Kartal, kaplanla geldiler, kuzu kuzu gittiler” dedirtmeye.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz