TC-ABD ve KDP’nin şer ittifakı

0
873

Sema ÇELİKBİLEK

Bugün Kapitalist Modernite güçlerince Güney Kürdistan’ı tüm Kürtler açısından bir çekim merkezi haline getirme stratejisi temelinde uluslararası alanda Güney Kürdistan’ın tanınmasını bir tarafa bırakırsak, varlık olarak tanınma sorunu tüm Kürtler açısından son derece hayati bir sorundur. Kürtlerin bir varlık sorunu vardır ve yürüttüğü mücadele bir var kalma mücadelesidir. Mücadelelerinin kutsallığı da zaten bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Kürtler bugün bir varlığın hem de insanlığa çok şey katmış bir varlığın yok olmaması için bir mücadele yürütüyor. Bu varlık ve özgürlük mücadelesinin öncülüğünü ise PKK ve onun çizgisinde hareket eden örgütler üstlenmiş bulunuyor. Bu çizgi ve öncülük Önder APO çizgisi ve Önderliğidir.

Bir de Kürtleri yok etmeye çalışanların yanında saf tutan ama kalıbı Kürt olan bir çizgi vardır ki, bu da kutsalın karşısındaki lanetli durumu ifade eder. Ana-kadın ile güçlü kurnaz adamın henüz bitmemiş mücadelesinin güncellenmesi olan bu savaş, kapitalist modernitenin hainliğin dozajını arttırması nedeniyle çok daha amansız ve keskin geçmektedir. Kutsal ile lanetin mücadelesinde geçmişten farklı olarak laneti temsil edenler, yaratıcıları olan merkezi uygarlık güçleriyle uşak olmalarına karşın daha içli dışlılar, birler. Global kapitalist modernist güçler, Enkidu’nun çocuklarını devletleştirerek, Kürt kapitalist modernitesini, Kürt tarihsel toplumuna karşı çıkarmış bulunuyorlar. Güney Kürdistan’ daki Kürt Federe Devletini yalnızca yörenin burjuva dönüşümü olarak değil, tüm Kürdistan’daki işbirlikçi sınıfın burjuva dönüşümü olarak değerlendirmek gerekir. Kökeni eskidir. Tüm isyanlarda ve milliyetçi örgütlenmelerde bu yönlü çözüm hep hedef olarak belirlenmiştir. Aralarındaki çok parçalanmışlığa ve dağınıklığa rağmen, bu güçlerin yeni konumunu Kürt kapitalist modernitesi olarak değerlendirmek mümkündür.

21. yüzyılda Kürtler özgürlüğüne bu kadar yakınlaşmışken, Hegemon kapitalist devletler kendi çıkarları doğrultusunda, ihanet çizgisini kendine bir yol olarak seçen KDP yani Enkidu’nun çocukları yine görev başına geçtiklerini görüyoruz. Gerçi hep görev başındaydılar.

Kapitalist hegemon güçler kendi amaçlarına ulaşmak için Enkidu’nun çocuklarını kullanmaya devam edecekler. Bu gün Türk devletinin Güney Kürdistan yönelik başlattığı işgal operasyonları bu temelde ele alındığında daha iyi anlaşılacaktır. Burada işgal edilmek istenen Güney Kürdistan toprakları değil, işgal edilmek istenen dört parça Kürdistandır. Kürdün iradesi,  kültürel ve siyasal yapısıdır. Kürdün özgürlüğüne ve varlığına yapılan saldırıdır.

Güney Kürdistan üzerinden bütün Kürdleri kendi hakimiyetine alma ve bu doğrultuda her alanda soykırıma uğratma saldırısıdır. Güney Kürdistan’a yönelik başlatılan bu işgal operasyonları yine Kürt kılığına bürünmüş ve asıl görevi ihanetçilik olan KDP eliyle hayata geçirilmiştir. Kendi toprağını barbar ve işgalci T.C’ye peşkeş çekmekten hiç çekinmeyen bu ihanetçi çizgi, Kürdün var olma mücadelesine en büyük engeli oluşturmaktadır. KDP şahsında gelişen bu ihanetçi çizgi diğer Kürtlerin katledilmeleri ve soykırıma uğramalarına ön ayak olmaktadır.

KDP burada sadece ABD, NATO ve T.C arasında bir piyonluk görevini üstlenmektedir. Tarihte bu hep öyle olmuştur. Piyonlar kendi şahsi çıkarları için bütün toplumu satabilecek bir çizgiye yani ihanet çizgisine sahiptirler. Bunun için burada KDP’nin ihanetçiliğini bir tarafa bırakırsak, hegemon güçlerin Kürtler üzerinden nasıl oyunlar oynadığına bakmamız gerekir.

Soykırımcı T.C 15 Haziran ‘da Maxmur, Şengal ve Medya savunma alanlarına İHA ve SİHA’larla saldırı gerçekleştirmişti. Yine 17 Haziran’da ise sözde Pence-Kaplan operasyonuyla Haftanin’e havadan ve karadan saldırmaya başladı. Haftanin’deki saldırılar daha önce pençe-1, Pençe-2 ve Pençe 3 adını verdikleri işgal operasyonlarının devamı niteliğindedir ki bu da NATO ve ABD’nin güdümünde yapılan saldırılardır. Burada  T.C’nin Güney Kürdistan’a yönelik başlattığı işgal operasyonları, ABD-NATO ve AB ülkelerinin planları doğrultusunda gerçekleştiği aşikardır.

Bu doğrultuda T.C’yle yapılan pazarlık sonucunda alınan kararların uygulanmasıdır. Bu açık ortadadır. Çünkü ABD Rojava’da sözde Kürtlerin birleşmesi için ENKS ile PYD’yi bir araya getirdi. Bazı antlaşmalar yapıldı. Kürt Ulusal Birliği için çabaladığını her defasında açıklayan ABD’nin buradaki tek hedefi ise Rojava’da Güney Kürdistan’daki gibi kendi güdümünde Federal Bir Kürdistan gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. KDP çizgisini Rojava’da da oturtmaya çalışmaktadır. Bunun için ENKS ile PYD’nin bir çok noktada uzlaşmasını kendi başarısı olarak nitelemektedir. Oysa Kürt Özgürlük Hareketi Ulusal birliğin oluşması için her dönemde büyük çabalar sarf etmiştir. Ama KDP İşgalci T.C’yi esas alarak masayı her dönemde devirmiştir.

ABD bir yandan Rojava’da PYD-ENKS üzerinden Kürtlerin birlik olması için çalıştığının mesajını vermeye çalışırken, bir yandan da Güney Kürdistan topraklarını faşist T.C’ye peşkeş çekmektedir.  Soykırımcı T.C, ABD ve NATO’nun izni olmadan Güney Kürdistan topraklarına bir adım daha atamayacağı bilinen bir gerçekliktir. Burada ABD’nin Kürtler üzerinde yürüttüğü politikayı çok iyi okumak gerekir. Rojava’da Kürtleri sözde bir araya getirmeye çalışan ABD, Güney Kürdistan’da topraklarını T.C’yle yapılan pazarlıklar doğrultusunda işgal edilmesine onay vermektedir.  Soykırımcı T.C, Misak-i Milli sınırlarına ulaşma  hayaliyle işgal operasyonlarına devam ederken, ABD’de bunu destekler açıklamalarda bulunmaktadır. Yine bu işgal operasyonlarında T.C’ye yerel istihbarat bilgilerini vererek, işgalin önünü açan KDP’nin rölü büyüktür. Çünkü KDP, ABD ve T.C’’nin piyonluk görevini yürüten bir güç olarak olarak duruyor. Maxmur, Şengal ve Medya savunma alanlarına yönelik yapılan işgal saldırılarından sonra KDP’nin yaptığı akıldışı açıklamalara bakıldığında ABD ve T.C Kürtler üzerinde uygulamak istediği soykırım açıkça görülecektir.

Fedaral Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin  Uluslararası  Raporları yanıtlama Komisyonu sorumlusu Dindar Zebari açıklaması Faşist TC’nin Kürtlere yönelik yaptığı hava saldırıları meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Zabari açıklamasında “Maxmur Kampı’nda 11 binden fazla kişi kalıyor. 2003’ten bu yana  bu kamp uluslararası gözetim altında çünkü burası yarı askeri kamp gibi askeri eğitim için kullanılıyor. Ve bir partinin örgütlenme trafiği burada yaşanıyor. Kamp sivil bir görünümden ziyade askeri bir görünüme  sahip” diyor. Bu açıklama bile başlı başına 11 bin sivilin yaşadığı kampı hedef gösterecek nitelikte bir açıklamadır. Bu Bu açıklama T.C’nin saldırılarını meşrulaştırma açıklamasıdır. 12 bin nufusa sahip Maxmur defalarca T.C’nin saldırılarına maruz kalmış ve bu saldırılarda onlarca sivil katledilmişti.  Bir yıldır Maxmur üzerinde KDP-TC işbirliğiyle ambargo uygulanmaktadır. Sivil yerleşim yerleri olan Maxmur ve Şengal’a yapılan saldırılar ne ABD ne de AB ülkeleri tarafından ciddi bir kınama açıklaması yapılmadı. Bu da ABD-TC-NATO ve KDP’nin şer ittifakıyla anlaştığının somut örneğidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz