ÖZGÜR EŞ YAŞAM, ARİFLİĞE VE ZARİFLİĞE ERENLERİN AŞKINDADIR!
Demokratik özgür yaşam anlayışına göre toplumda yaşanan cinsler arası aşk ilişkisi, özgür eş yaşam felsefesine denk düşer. Eş olmaktan bahsediyoruz, karı-koca olmaktan değil. Özgür Eş olma felsefesinde özgür kadınlık ve özgür erkeklik vardır. Bildiğimiz gibi karılık ve kocalık, cinsler arası ilişkide iktidarcılığın, şiddetin hakim olduğu bir ilişki tarzıdır. El-Ubeyd ile hanedan kültür ile başlar, günümüze kadar evvel-ebedi varmış ve hep var olacakmış gibi zihinlerimize kazınarak gelmiştir. Devletçiliğin, iktidarcılığın, savaş kültürünün kadın ve erkek ilişkisine indirgenmesinden başka bir şey olmayan karı-kocalık, mevcut haliyle artık tam bir kördüğüme dönüşmüştür. Karı-kocalık derken ille de evlenmiş, nikahlanmış, aynı çatı altında yaşayan kadın ve erkeklerden bahsetmiyorum, bu bir kültürdür, cinsiyetçi kültür olarak daha çocuk yaşlardan itibaren aşılanır. Kızlar karılık kültürüne göre, erkekler de kocalık kültürüne göre büyütülür. Roller böyle paylaştırılmıştır.
Dolayısıyla bu mevcut karı-koca ilişki tarzının ciddi bir biçimde ele alınması, cesaretle çözümlenmesi gerekmektedir. Elbette ki bunlar kitaplarda, teoride, konuşmalarda çokça çözümlenmiştir, çok değerli çalışmalar da ortaya çıkmıştır. Ancak şimdiki acil ihtiyaç pratik olarak bu ilişki biçiminin, bilinçsiz bir biçimde farkında olmadan yaşamı nasıl zorladığını, yaşanılmaz kıldığını, kördüğümlere çevirdiğini topluma gösterebilmek, anlatabilmektir. Toplum bilinçsizce yaşarken, devlet ve iktidarlar bilinçlice bunu yönlendirmektedir. Herkes anasından, atasından ne gördüyse, devlet, okul, askerlik ona ne verdiyse öyle yapıyor. Ama artık özgürlük okulunun bilinç değerleri çok önemli bir düzeye varmıştır. Gerek sosyalist hareketler olarak, gerek feminist hareketler olarak özgürlükçü büyük değerler birikimi vardır. Dolayısıyla özgür eş yaşamın ilk ve temel bir gereği, bu özgürlükçü birikimle kadını, erkeği, toplumu, genci, çocuğu bilinçlendirmek, aydınlatmaktır. Eski ilişki tarzlarına dair soru işaretleri oluşturmak, çelişki oluşturmak, rahatsızlık yaratmak gerekmektedir. “Her işin başı eğitimdir” sözü çok doğru ve yerinde bir sözdür. Bu işin başı da, yani özgür eş yaşamları yaratma işinin başı da eğitimdir, bilinçlenmedir, aydınlanmadır.
Bunun için ulaşabildiğimiz her ev bir özgür eş yaşam okulu olmalı, tanıdığımız her yaştaki kadınlar ve erkekler özgür eş yaşam okulunun özgürlük öğrencileri olarak ele alınıp eğitilmeli, aydınlatılmalıdır. Özellikle de çocuklar ve gençlere her zaman öncelik tanınmalıdır. Canı gönülden bilinçlendirilmelidirler.
Karı-koca ilişkisi çokça bilindiği gibi özel alandır, dokunulmazdır, karışılmazdır. “Sevilir de dövülür de”! Kimsenin tartışma konusu yapmaya hakkı yoktur. Ancak özgür eş yaşamın çok önemli bir özelliği bu ilişkiyi çok özel, dokunulmaz, mal-mülk alanı olmaktan çıkarmasıdır. Zaten bundan çıktığı oranda ilişki eş’leşen bir ilişkiye dönüşür. Özel alan olmaktan çıkartıp aleni, sosyal, dışa açık bir ilişki alanına dönüştürmeliyiz. Çünkü bir ilişki ne kadar kadın ve erkekle sınırlı hale geliyorsa, o kadar dayanılmaz ve çekilmez, şiddet dolu, tecavüz dolu bir ilişkiye doğru gidiyor. Oysa toplumuna, onun eleştirilerine, görüşlerine, çözüm yaklaşımlarına ne kadar açık olsa o kadar sevgi ve aşk üreten bir ilişki olur. Toplumundan kopan bir kadın-erkek ilişkisi, toprağından kopmuş bir ağaç gibidir. Toprağından, kendi köklerinden kopan bir ağaç ne kadar ağaç olabilecekse, toplumundan kopan bir kadın-erkek ilişkisi de o kadar olur. Kendisi değildir, kökleriyle değildir, birazcık yaşar, cılızca yaşar, gerisi çürüme ve ölüm türetir. Bu nedenle ilişkinin güzelliğini de, çelişkisini de toplumuna açık sunabilmelidir. Toplumuna karşı en doğru, anlamlı, iyi ve güzel ilişkiyi yaşatma gibi bir sorumluluğu olmalıdır. Vicdanen ve ahlaken bu sorumlulukla hareket etmelidir. Bu nedenle kesinlikle özel alan olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
Özgür eş yaşam ilişkisinde psikolojik, fiziki, cinsel içerikli şiddete yer yoktur. Özellikle de egemen erkek cinsinin şiddeti, yaşamı tahmin edilmeyecek düzeyde zehirlemektedir. “karımdır, istediğimi yaparım, döverim de, tecavüz de ederim, severim de” demek kadar korkunç bir şey olabilir mi? Bunların bazıları açık yaşanır, bazıları da gizli. Makro iktidarlar olarak devletler de bunu destekler. Çünkü makro iktidarın sürdürülebilmesi için mikro iktidarların (koca-baba-egemen erkek iktidarı) sağlam olması, tartışılmaz, dokunulmaz olması gerektir. Makro ve mikro iktidarların görünmez ittifakı ile karı-koca ilişkileri tam bir iktidar ve şiddet alanı haline gelir. Ama eş yaşamda erkeğin kadın üzerinde, kadının erkek üzerinde iktidar kurmasına, hakim olmasına yer yoktur. Bu nedenle şiddet dürtüsü de harekete geçmez. Çünkü kimse kimsenin sahibi, malı, mülkü değildir. Herkes eşittir, özgürdür, tercihleri onları buluşturmuştur ve onlar bunun anlamına, güzelliğine göre ilişkilerini geliştirirler. Özgür erkek gücünü aklında, duygusunda, dilinde, ilişki sanatında yaratarak anlamlaşan erkektir, cinselliğinde ya da fiziki gücünde değil. Özgür kadın da aynı biçimde gücünü aklında, duygusunda, dilinde, ilişki sanatında yaratandır. Böyle bir düzey doğal olarak ilişkileri anlamlı bir düzeye taşır.
Özgür eş yaşamın Aşk’ında her iki cins için de bilinç, mütevazilik, onur, yiğitlik çok önemli bir ölçüdür. Yine anlam arayışı, ilişki gücü, ilişki kurma gücünü ezbere değil beyninin öz salgılarından alabilme kapasitesi, ötekini yüreğine alabilme ve kendi yüreğini sakıncasız-çekincesiz verebilme özellikleri olabilmelidir. Çelişkileri fiziki gücüyle değil, akıl gücüyle, duygu-his gücüyle çözebilmek asıl yiğitliktir. Çağımızın yiğitlik ölçüsü budur. Özgür eş yaşam bir anlamda ilişki içindeki çelişkileri akıl ve duygu gücüyle çözebilme sanatı, felsefesi olmaktadır. Yaşamda, insanda, kadında ve erkekte hiçbir zaman çelişki, uyumsuzluk bitmeyecektir, her zaman var olacaktır, özgür eş yaşam ilişkilerinde de bu var olacaktır. Ancak özgür eş yaşamın ilişki biçimindeki fark, bu çelişkileri akıl ve duygu gücü, ortaklığı ile çözebilme gücünde ortaya çıkacaktır. Karşıtlaşarak, birbirini yok ederek, aşağılayarak, görmezden gelerek, çekiştirerek değil, birbirini kapsayarak çelişecek, iterken çekebilecek gücü de geliştirecektir. İtme ve çekme yasasının bir izdüşümü de bu ilişkide olabilmelidir. İşte bu tarzdaki iki’li ilişkiden çoklu bir BİR’lik doğacaktır.
Özgür eş yaşam ilişkisi demokratiktir, birbirinin düşüncesine saygı duyar, dinler, iradesini esas alır. Ötekinin farklı olmasına, farklı düşünmesine öfkelenmez, kendisiyle aynılaştırmaya çalışmaz. Onun da bir iradesi olduğunu bilerek farklılığına saygı gösterir. Farklılığı ile onu yüreğine taşır. Bu, aynı zamanda ilişkinin ahlaki yönüne de işaret eder.
Eşitlikçidir, ama bu kaba bir eşitlik anlayışı değildir. Nitekim burjuvazinin ortaya koyduğu eşitlik anlayışı ile özgürlük birbirine karıştırılmaktadır. Çağımızda kapitalizmin en çok yanılttığı boyutlardan biri de budur, sahte ve kaba eşitlik anlayışı. Yani “erkek de kadın da çalışırsa eşittir, erkek de kadın da bulaşık yıkarsa eşittir…” vb. durumlar, eşitlik ve özgürlük olgusunu kaba bir sınıra mahkum etmiştir. Elbette bunlar da reddettiğimiz durumlar değil, o anlamda değil ancak bunu son nokta olarak görüp bu da yaşandı mı eş, eşit ve özgür olduğunu sanmak çok büyük bir kandırmaca olmaktadır. Hiç de böyle değildir. Evet, yaşamın ortak sorumlulukları ve işleri vardır, bunlar kesinlikle paylaşılmalıdır, ama esasta gerçekten ruhunun derinliklerinde erkek kadını kendine eşit görüyor mu, ya kadın kendini erkekle eşit hissediyor mu gerçekten? En ezilen olduğu için başta kadın olmak üzere her iki cins de düşüncede, duyguda, yaptığı işte, cinsellikte ve yaşamın her alanında gerçekten eşit hissediyor ve davranabiliyorlar mı? Bunları birbirleri ile cesurca tartışıp çözebiliyorlar mı? İşte buradan bakarak özden bir eşitleşmeyi, eş hissetmeyi yaşamak çok önemlidir.
Dürüsttür, yalansızdır, aldatmasızdır. Yalan söylemeye gerek duymaz ya da duymamalı. Yaşanan her an hakiki olmalı, sahteliklere yer olmamalıdır. Ne kadın ve ne de erkek bu çirkinliğe meyil ve geçit vermemeli.
Özgür eş yaşam ikilisinde, tüm dünya bu iki’den ibaret değildir. İlişki dünyaları geniştir, birbirleri kadar dostlarını, komşularını, hatta dünyanın bir köşesinde tanımadıkları birilerini bile düşünmeli, hissetmelidir. Birbirlerini kafeslememeli, sık boğaz etmemeli, birbirlerinin dışında da ayrı ayrı insan ilişkileri, çalışmaları, uğraşları ve yaşamları olmalıdır. Birbirlerine anlatacakları, birbirleri ile paylaşacakları duygu ve düşünce deneyimleri olmalı, birbirlerini bir de böyle zenginleştirebilmelidirler.
Özgür eş yaşamda eşler birbirleri ile politika, felsefe, sanat, iş ve daha bir çok birbirini büyütecek boyutlarda tartışmalar yürütmelidir. Her anında birbirine anlamlı düşünceler ve duygular verebilen bir ilişki tarzını yaratmalıdırlar. Düşünce ve duyguların paylaşılması, çelişki ve çatışmalarıyla yaşanan bütünleşme, kaynaşma, bedenlerin birleşmesinden çok daha farklı bir anlam yaratır ve ayrı bir anlam katar ilişkiye, kadına ve erkeğe. Düşünsel paylaşım, AŞK’ın en saf hallerindendir. Büyütür, yüceltir.
Özgür eş yaşam ilişkisinde bedensel temas-ilişki olur veya olmaz, bu kişilerin kendi iradelerine, istem ve arzularına kalır. Ancak bunda da bir özne diğer öznenin iradesine, arzularına saygı göstermelidir. Karşıdakinin iradesine rağmen, zorla, istemsiz bir beden ilişkisini, cinsel ilişkiyi dayatmak, tecavüz kapsamına girer. Özgür bir erkek ve kadın ilişkisinde elbette ki bu asla kabul edilemez bir suçtur. İradeye, bedene saygı esastır.
Çocuk yapmak ise öyle rastgele, güdüsel bir rastgeleliğe bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur. Ciddi bir kararlaşmayı, hazırlığı gerektirir. Mevcut dünyaya çocuk getirmek ne kadar doğrudur bu ayrı bir konu, ancak bir çocuk yapma istemi varsa da bu çok yönlü düşünülüp öyle sonuca gidilmelidir. Bir de bu kararı almada kadın belirleyici konumdadır. Çünkü o çocuğu karnında taşıyacak, doğuracak ve yoğunluklu olarak bakacaktır. Kadının bu konuda net olması, istekli olması çok ama çok önemlidir. Yaşamın bu kadar renksiz olmasında, zorla analaştırılan kadınların bıkkınlıkla ve istemeyerek çocuklarını yetiştirmelerinin ne kadar payı var, düşünmeye ve araştırılmaya değerdir. Çocukların özgürce büyümesi, ana olacak kadınların hazır olmaları, istekli olmaları, bilinçli bir biçimde karar vermeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle kesinlikle çocuk yapmada son kararı kadın vermelidir.
Demokratik karakterde olduğu için kararlar ortak alınmalıdır. Tekçi, egemen erkek hakimiyeti olmaz. Kadın açısından da tabii ki iktidarcı yaklaşımlar kabul edilmez. Doğru olan çözümleri ortak geliştirmek, kararları birlikte alabilmek ve birlikte uygulamaktır. İşte kadın-erkek ilişkilerinde bu demokratik ilke ne kadar doğru ve sağlam bir biçimde uygulanırsa, toplum o kadar dönüşür, devletçilik, iktidarcılık o kadar eritilir, alanları o kadar daraltılır ve yok edilir. Bu kültürü buradan başlayarak geliştirmek o denli önemlidir ki! Karı-kocalık kültürü devletçilik ve iktidarcılığı ne kadar güçlendiriyor ve ayakta tutuyorsa, özgür eş yaşam kültürü de demokratik modernite ve demokratik ulus sistemini o kadar geliştirecek, güçlendirecek ve binlerce yıla damgasını vuracak güce sahip kılacaktır.
Özgür eş yaşamda çocukların özenle ve özgürce eğitilmesi, bilinçlendirilmesi de çok önemlidir. Burada çocukların da mülk olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Dilde bile “çocuk sahibi olmak” denir. Karı-kocalık kültüründe çocuk sahip olunacak bir mal-mülk gibidir. Çocuk hiyerarşinin en altlarında kalanlardandır ve küçüklüğüyle savunmasızdır. Çocuklar yaşamı yeni öğreniyor olabilirler, ancak asla duygusuz, hissiz, bilinçsiz değildirler. Herkes kendi çocukluğunu, hissettiklerini, yaşadıklarını hatırlasa bunu çok iyi bilir. Bu yüzden çocuk ruhunu özgür bırakmak, kırmamak, çocuğa şiddet uygulamamak gerekir. Özgürce, deneyimlerle, insan ilişkileri içinde, doğa içinde, meraklarını gidere gidere öz eğitimini gerçekleştirmenin önünü açmalıdır anne ve baba. Çocuğa öğrettikleri kadar çocuktan da öğrenmeyi bilmelidir. Çocuk zihni ve dili en hakiki zihin ve dildir. Çocuk karşısında bu kültürü geliştirebilen bir anne-baba, kadın-erkek, özgür eş yaşamın temellerini çok güçlü atmış, yeni nesilleri doğru büyüterek binanın duvarlarını da yükseltmiş demektir. AŞK burada çocuğa bulaşan bir özgürlük dalgası olur, iki’liğin çocukta yeni bir BİR’liğe doğru gidişin farklı bir boyutunu görürüz. Bedensel ifadesini böyle bulur. Bir yanıyla bunlar toplumun geleceğinin, sağlığının, anlamlı yaşamının garantisi de olur. Diğer bir yön ise, çocuklar toplumun çocuğu olmalı, sadece kanını taşıdığı anne ve babasının değil. Toplum çocuklara bu gözle bakarken, çocuklar bir bütün topluma bu gözle bakmayı öğrenirler. Anne ve babalar da “varsa yoksa benim çocuğum” milliyetçiliğinden, sahipçiliğinden çıkmaya başlarlar. Çocuklar ne salt anne-babanın dar aile alanına ve ne de devletin insafına bırakılabilir. Esas olan toplumun çocuğu olmalarıdır. Öyle olduğunda çocuk cinayetleri, çocuk işçiliği, çocuk fuhuşu, çocuk tecavüz ve tacizleri, çocuk işkenceleri, şiddetleri son bulabilir. Topluma “her çocuk senin çocuğundur” kültürünü ne kadar kazandırırsak, o kadar bu çocuk vahşetinin önüne geçebiliriz.
Özgür eş yaşamın eşleri maddiyata, paraya değer vermez. Kendisine gerektiği kadar, ihtiyacı kadar yeterlidir, gerisi fazlalıktır, israftır, gereksizdir, dönüp de bakmaz. Ne kadar maddiyat ve para, o kadar yozluk, açgözlülük, kendinden ve birbirinden uzaklaşma yaşanır. Madde ve para hep maneviyatı kölesi yapmak ister, kendine mahkum etmek ister. Nefs mücadelesiyle, ihtiyaçtan fazlasına hep “dur” diyen, kabul etmeyen, ihtiyacı kadarı ile yetinen bir yaşam duruşunu ve ortaklaşalığını yaratmak bu anlamda önemlidir. Demokratik ve özgür eş yaşamın maddesel ortamı böyle olmalıdır ki özgürlüğünü koruyabilsin.
Yine bu yaşam tarzında kadının kendi cinsiyle örgütlenmesi hayati önem arz etmektedir. Çünkü kadın örgütsüzleştiğinde, yalnızlaştığında köleleştirildi, yaşamın dengesi bozuldu, sahte ve yalan, sömürücü sistemler baş gösterdi, bugüne dek de ağırlaşarak geldi. Bir toplumda kadının iradeli olması, onun örgütlü olması ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle her zaman kadının örgütlü bir yapısı olmalıdır. Özellikle de günümüzde dengenin kadın aleyhine bozulduğu, her türlü şiddetle karşı karşıya olduğu bir zaman diliminde, bu her şeyden önemlidir. Kadının kendini savunması, eşit bir yaşam düzeyini geliştirebilmesi, her açıdan bir iradi duruşu sergileyebilmesi için bu gereklidir. Kadın asla yalnız kalmamalıdır. Erkek de bunu kabul etmeli, saygı duymalıdır. Kadın yaşamının önemli bir yanı, örgütlü, politik olması ve öz savunmasını yapmasıdır.
Daha bir çok husus belirtilebilir şüphesiz. Belirtilmeli de. Belki de en az tartıştığımız boyut, toplumda özgür eş yaşamları nasıl inşa edeceğimizdir. Ki bu büyük bir yetersizliktir bizler açısından. Daha da tartışılmalı, somutlaştırılmalı, pratiğe geçirmenin büyük çabası verilmelidir.
Evet, burada bu özgür eş yaşamın öznesi olan özgür erkek ve özgür kadının ariflik (erkek bilgeliği anlamında) ve zariflik (kadın bilgeliği anlamında) mertebesinde kendini eğitme, bilinçlendirme, hem birbiri ile ve hem de toplumu ile kaynaşma düzeyi yaratılmalıdır. Bu ise öyle kolay bir durum değil, bu bir nefs mücadelesi, örgüt mücadelesi, politik mücadele, öz savunma mücadelesidir. Tarihin en büyük kavgalarındandır. Çok zordur. Bu nedenle arifane bir yoğunlaşma ve kendini adama, zarifane bir incelikle somutlaştırma, örgütleme ve mücadele etme olmazsa, özgür eş yaşamlar inşa edilemezler. AŞK’la inşa edilmesi gereken eş yaşamlar, ancak ariflik ve zariflik mertebesine ulaşma mücadelesini vererek gelişebilir. Ortadoğu’da, Kürdistan’da aşklar öyle kolay yaşanmıyor, yaşananlar hep büyük trajedileri ifade etmiş. 21. yüzyılın Kürt aşkı, Ortadoğu aşkı toplumsal gerçeklik içinde büyük iç ve dış mücadeleler vererek bir eş yaşam sistemine dönüşebilir. “Ben seni sevdim, sen de beni seviyorsun”la olacak bir şey değildir bu. Tekrar belirtmek isterim ki, AŞK’ın aydınlığı ile bilinçlenme, örgütlenme, mücadele ve öz savunma… Bunların olmadığı yerde AŞK’ı aramak, ya romantik hayallerde yenilmiş bir aşk arayışçısı olmayı, ya Eros’tan gelen erotik cinsellikte AŞK arayışını ve kendini tüketmeyi, “benimsin” tuzağında ölüp öldürmeyi, güdüsellikte tecavüzcülüğü getirir ki anlık, saniyelik olarak zaten dünyanın her yerinde acıyla bu gerçeği yaşıyoruz. Bu anlamda tüm bunlara son vermenin önemli bir çözümü olan özgür eş yaşam felsefesine daha da yoğunlaşılabilmeli, geliştirilebilmeli, yaygınlaştırılabilmelidir.
Devam edecek : DAĞLILARIN AŞKI…
Çiğdem DOĞU