Sosyalizm, insana değer vermektir

0
312
HAVANA - JANUARY 8: Cuban pioneers cheer revolution slogans under a photograph that shows Fidel Castro (R) and Camilo Cienfuegos, commander of the Revolution, during a political act to commemorate the arrival of the so-called victory caravan, re-enacting the triumphal 1959 entry into Havana by Cubas Revolution leader Fidel Castro and his rebels, exactly 50 years later, on January 8, 2009, in Havana, Cuba. Fidel Castro, who ruled as Cuba's President since coming to victory in 1959 until two years ago, when illness forced him to hand over power to his younger brother Raul Castro, remained behind the scenes during the celebrations of the 50th anniversary of the Revolution. (Photo by Sven Creutzmann/Mambo Photo/Getty Images)

Kemal SÖBE

Sosyalizm en üst seviyede insanlaşmayı ve sosyalleşmeyi ifade eder. Sosyalizmi sadece kaba maddiyat eşitliği olarak görürsek, sosyalizme dar yaklaşmış oluruz ve sosyalizmin anlamını yeterinde kavramamış oluruz. Ancak sosyalizm maddiyatsız da olmaz. Yani sosyalizmi ne dar maddiyata indirgeyeceğiz nede maddiyatsız olabileceğini düşüneceğiz. Sosyalizmi kurmak her bakımdan bir zenginleşmeyi gerektirir. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, sanatsal, teknolojik bir zenginlikle ancak sosyalizmi modern olarak kurabiliriz. Bu saydıklarımızdan biri eksik olursa, sosyalizmi yetersizce yaşarız. Kapitalizmin her yönden hala dünyaya, yaşama ve insanlığa egemen olduğu bir gerçekliği yaşıyoruz. Kapitalizm bütün maddi, tekniksel, kültürel, sanatsal, sosyal değerler üzerinde hakimiyet kurarak ve bu değerleri kullanıp yaşamsal ihtiyaçlar üzerinden varlığını sürdürüyor. Kapitalizm sadece insan emeği üzerinde artı değer elde etmektir, sermaye birikimi sağlamaktır.

Bunun dışında kapitalizm hiçbir şey değildir. Ki kapital-capital, Almancada anamal, sermaye demektir. Kapitalizmde insan ilişkilerini maddiyat ve üretim ilişkileri belirler. Bunun dışında insani değerlere yer verilmez. Çünkü kapitalizmde maksimum kâr hedeflenir. Kapitalist, sürekli büyümeyi hedefler. Bu büyüme gerçekleşmezse, kapitalizm varlığını sürdüremez. Kapitalizm teknolojiyi, bilimi, medyayı, sanatı, kültürü iyi bir şekilde kullanarak, toplumu etki altına alır ve yönetir. Faşizm, kapitalizmin en son kullanacağı bir baskı-zulüm aracıdır. Bu araç kuşkusuz devlet aygıtıdır, militarist güçlerdir. Kapitalizmde ulus devlet ve milliyetçilik aslında bir maskedir. Ulusun üzerinde hakimiyet kurabilmek, milliyetçiliği, milli değerleri kullanmaya ve ön plana çıkarmaya bağlıdır. Milliyetçilik ve milli değerler kullanılarak, kapitalizmin ulusa ait bir sistem olduğunu geniş kitlelere kabul ettirir ve böylece kapitalizm kendisinin sonsuz bir sistem olduğunu, kendisinden başka bir sistemin olmayacağını, olamayacağını ileri sürerek, yoluna devam eder.

Türkiye’de onlarca yıldır “vatan millet Sakarya, devlet millet el ele, ezan susmaz, bayrak inmez” sözleri, aslında vatana ve millete zerre kadar faydası olmayan için boş laflardır. Zaten Türk halkı da son yıllarda bunun bir aldatmaca olduğunu anlamışa benziyor. Her ülkede bu argümanlar farklı kullanılır ama genelde milli değerler kullanılıp ulusa seslenilir. Dikkat edilirse her ülkede her başbakan ve cumhurbaşkanı, her hafta ve her ay ulusa sesleniş konuşmaları yapar. Bu konuşmalarla kapitalizmin ulusa ve vatana ait olduğu bir sistem olduğunun altı çizilir ve emperyalist savaşlarda milli çıkarlar için yapılan savaşlar olarak kabul ettirilir. Başka türlü, toplumu emperyalist bir savaşa razı etmek çok zorlaşır. Çünkü kimse oğlunu, çocuğunu, küçük bir sermaye sınıfının çıkarı için kurban vermez, vermek istemez. Toplumda sınıf ve emek bilinci geliştikçe, kapitalizmin toplum üzerindeki hakimiyeti zayıflar. Son yıllarda kapitalizmin geri dönülmez derin bir kriz yaşadığı bir döneme girildi.

Bu derin krizi bir devrime, değişime çevirmek toplumların görevidir. Devrimler krizlerden doğarlar. Krizler devrimlere yol açmazsa, kapitalizm kendisini restore edebilir. Rusya’da büyük bir devrim olmuştu, dünya yerinden oynamıştı. Sovyetler denince, sosyalizmin anayurdu akla gelirdi. 1960’lar sonrası, Sovyetler’de devlet kapitalizmi ve devlet burjuvazisi gelişti. Sovyetleri sosyalizm yıkmadı, devlet kapitalizmi yıktı. Sovyetlerde halka balık verildi ama halka balık yakalatmak öğretilmedi. Bir süre sonra, balık yakalayanlar yozlaşınca, balık yakalamayı öğrenemeyen halk, ortada kaldı, perişan oldular. 1992’de sınırlar açılınca, Sovyet halkı, kafeste tutulan kuşlar gibi, dünyanın dört yanına savruldular. Sovyetler, sosyalizmi geliştirmek ve maddi-manevi bir zenginlik yaratacaklarına silahlanma yarışına girdiler, soğuk savaşta ülke adeta bir hapishaneyi andırıyordu.

Sosyalist devleti koruma düşüncesi, devleti güvenlik korkusuyla hareket eden, sıkı önlemler alan, Sovyetlere giren herkesi izleyen, halk üzerinde de sıkı denetim kuran bir devlet haline getirdi. Emperyalist-kapitalist kuşatma, Sovyetleri silahlanmak ve sıkı güvenlikli bir devlet olmak zorunda bıraktı. Bütün bunlar yapılırken, farkına varmadan ve deneyimsizlikten kaynaklı birçok hata üstüne hata yapıldı. Yeterli bir maddi üretim de yapılmadı. Bütün maddi imkanlar silahlanmaya harcandı. Devleti yöneten bürokratlar bir süre sonra, ayrıcalıklı haklara sahip olup, toplumun tepesine çöreklendiler. Bütün bu olumsuz gelişmeler sonucu, Sovyet sosyalizmi gelişim gösteremedi. Aslında sosyalizm yıkılmadı. Sosyalizm adına hareket ettiğini düşünen sistem çöktü. Sosyalist devleti, koruyalım derken, halk unutuldu, halkla ilgilenilmedi, sosyalizm halklaşamadı, devletin ve partinin tekelinde kaldı. Sosyalist demokrasi işletilmedi. Sosyalizmde halk güçlendirilir, devlet değil.

Sovyet halkı müthiş bir sözde demokrasi özlemi çekiyordu. Özlemini çektikleri demokrasi aslında kandırma temsili demokrasiydi. Sovyet halkı Avrupa ve Amerika’ya gittikçe, özlemini çektikleri demokraside, insanların mal ve mülk konusu olduğunu geç de olsa fark ettiler, insanların çöplerde yiyecek aradıklarını gördüler, kadınların para için erkeklerle ilişki kurduklarını gördüler, toplumda sınıfların olduğunu bizzat yaşadılar. Ve böyle demokrasi olmaz olsun dediler. 1992’de, Lenin’in heykellerini yıkanlar, şimdi Lenin ve Stalin’e müthiş özlem duyuyorlar ve Sovyet dönemine geri dönüşü isteyenlerin sayısı her yıl artıyor. Yetersiz de olsa, eksikliklerine rağmen, Sovyet dönemini mumla arıyorlar. Yani en kötü sosyalizmin en iyi kapitalizmden çok daha iyi olduğunu anladılar. Evet, en kötü sosyalizm en iyi kapitalizmden çok daha iyidir. Sosyalizm normalde tabii kötü değildir. Kötü derken, yeterli olmayan, gelişmemiş sosyalizm anlatılıyor.

Sovyetlerde yeterli olmasa da, sosyalizm az-çok vardı ve sınıflar yoktu. Temel ihtiyaçlar, ev-konut, sağlık, eğitim, su, doğal gaz, elektrik ve ulaşım ücretsizdi. Pekala, sözde demokrasiye geçildi de ne oldu??? Her tarafta mantar gibi zenginler türedi, mafyalaşma oldu, çeteler peydahlandı, milyonlarca insan, geleceğinde endişe eder hale geldi. Son otuz yılda Sovyet cumhuriyetlerinde bir milyon insan ekonomik ve işsizlik gibi sorunlardan dolayı intihar ettiler. Sovyetler döneminde, bütün yetersizliklere rağmen bir intihar olayı olmamıştı. Dünya demokratik olsaydı, Sovyetlerde daha iyi bir sosyalizm gelişirdi. Sovyet sosyalizmi yetersizliklerinden dolayı eleştirilir ama kapitalizmle kıyaslanmaz. Son günlerde Küba sokaklarında bazı protestolar oluyor. Amerika, bu protestoları ve mitingleri, demokrasi ve özgürlük mitingleri olarak görüyor. Hangi demokrasi ve hangi özgürlük? Serbest piyasa ekonomisine geçmek özgürlük mü oluyor? Sınırsız özel mülke sahip olmak demokrasiyi oluyor? Zengin ile fakirin olması demokrasi ve özgürlük mü oluyor?

Küba’da bazı sıkıntılar olabilir ama bu sıkıntı ve sorunlar yine sosyalizmin kendi içinde çözülmelidir. Kapitalizme geçerek hangi sorunları çözebilecekler? Yani kapitalizme geçerek, şimdiki sistemden daha iyi bir sistem mi olacak? Küba’yı yine Amerika’nın uyuşturucu ve fuhuş merkezi mi yapmak istiyorlar! Küba’da yetersiz maddi imkanlardan dolayı bazı sorunlar olabilir ama kapitalizme geçtiklerinde bu sorunların çözüleceğini sananlar, büyük yanılıyorlar ve böylesi bir durumda büyük pişmanlık duyacaklar. Yani kapitalizme geçmekle hangi sorunları çözecekler? Kapitalizm zaten büyük bir krizin eşiğine gelmiş bulunuyor. Avrupa ve Amerika başta olmak üzere, bütün kapitalist ülkelerde sistem alabora olmak üzeredir. Birçok büyüklü-küçüklü fabrika ve holding iflas ettiler, ediyorlar. Kapitalistler yeni arayışlar içine girmişler, bir çıkış bulmaya çalışıyorlarken, Küba’da bazı kesimlere neler oluyor? Bunların derdi nedir? Bazıları da, Küba gerçekten yoksuldur, halk fakirdir ve bir değişim olacak diyorlar.

Sanki Küba’da kapitalizm var da, bir sosyalist devrim olacakmış ve halkta bu fakirlikten kurtulacaklarmış gibi konuşuyorlar. Kapitalist ülkelerde yeni model cep telefonlarının kullanılmasına özenenler oluyor, Whatsapp’ın olmamasını fakirlik ve geri kalmışlık olarak görenler var. Yeterli bir teknolojik gelişmişliğin olmamasını büyük sorun yapanlar var. Yani kapitalizmin tüketici kültürüne özentiler var. İnsanların, teknolojinin nimetlerinden faydalanmaları gerekir tabiki ama Küba ilkel komünal denecek koşullarda da yaşamıyor. Küba’da, Amerika’daki kapitalist sistemden çok çok daha ileride bir sistem var. Küba’da bazı ekonomik yetersizlikler var ama sokakta kalan insan yok, işsiz ve aç insan yok. Sağlık, eğitim, su ve elektik ücretsiz. Amerika’da yedi milyon insan, sokaklarda yaşıyor. Bazı insanların yüzlerce evinin olmasını, milyarlarca Dolarının olmasını ve yedi milyon insanında sokaklarda yaşamasını, demokrasi ve özgürlük olarak mı görüyorsunuz?

Kapitalizmde demokrasi olsaydı, dünyada barış olurdu, insanlar açlıktan ölmezlerdi. Kapitalizmde sadece bir avuç sermaye sınıfının demokrasisi ve toplumu sömürme özgürlüğü var. Kapitalizmde demokrasinin olmadığını bazı kapitalistler siyasetçiler bile itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Sınıfların, zengin ile fakirin olduğu, savaşların olduğu, açlığın ve işsizliğin olduğu, insanın parasına göre insan olduğu ve parasına göre değer verildiği bir sistemde demokrasi ve özgürlük olduğuna inanmak ya cehalettir ya da nankörlüktür. Dünyanın ne acılar çektiği ortadadır. Gezegenimiz bile can çekişir bir duruma geldi, geliyor. Kapitalist vahşet sadece insana değil, doğaya da büyük bir yıkım ve zarar veriyor. Kar hırsı bir kural ve değer tanımıyor. Kapitalizm para eden her şeyi pazara sürüyor. Kapitalistlerin elinde gelse, havayı tüplere koyup satarlar. Hatta ileride bunu yaparlarsa şaşmayın. Bu pandeminin kapitalizmle ideolojik bir bağı olduğunu da unutmayalım. Aman birbirinize yaklaşmayın, birbirinizden uzak durun, birbirinizle konuşmayın diyorlar. Yani insandaki doğallığı, doğal toplum ve insan ilişkisini bitirmeyi ve insanı robotlaştırmayı hedefleniyor. Halbuki sosyalizm insanın doğal ve saf-duru-arı- tertemiz sistemidir. Bundan dolayı, sosyalizmi kuralım ve sosyalizmin değerini bilelim. Sosyalizmin değerini bilmek, insanın değerini bilmektir, insana değer vermektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz