HPG Komutanlarından Murat Karayılan, 2021 yılında Türk devletinin hava saldırısı sonucu şehit düşen HPG’de ve daha sonra Rojava’da askeri ve siyasi alanlarda üst düzeylerde sorumluluklar üstlenen Nûreddîn Sofî’nin 32 yıllık mücadelesini; askeri, ideolojik, felsefi ve siyasi kişiliğini anlattı.
Karayılan’ın, Gerîla TV’de yayınlanan konuşmasının tamamını paylaşıyoruz:
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Önder Apo çizgisinde birçok yiğit, aslan yetiştirdi. Birçok insan destansı bir yaşam yaşadı, mücadele yürüttü, tarihe mal etti. Kürdistan toplumunda var olan insanlık cevheri, yiğitlik, cesaret, Apocu mücadele ile tarih sahnesine çıktı. Bu şekilde birçok cesur kadın, erkek yetişti. Bunlardan biri de değerli komutan Nûreddîn Sofî yoldaştı.
Mücadelemizde, katıldığı günden son güne kadar üzerine düşen görevleri yerine getiren bir yoldaştı, önemli ve tarihi bir rol oynadı.
Heval Nûreddîn Sofî’nin evdeki ismi, Nureddîn Xelef Muhammed’dir, fakat babasına “Sofî” diyorlar; o yüzden evdeki ismi de Nûreddîn Sofî olmuştu. Bizde de öyle tanınıyordu. Yani farklı bir isim kullanmadı. Qamişlo’da Mişerfa köyünde dünyaya geliyor. Galiba 11 kardeşler. Kendisi en küçükleridir. Okula gidiyor, Halep’te fizik-matematik bölümünü okuyor. Heval Nûreddîn Sofî, sürekli okuyan bir arkadaştı. Halep’te üniversite okuduğunda gençlik hareketine katılıyor. O dönem Halep’te Hareketimizin çalışmaları vardı gençler arasında. Özellikle de üniversitede. Heval Nûreddîn Sofî, orada 1990 yılında Ağustos ayında harekete katılma ve Bakurê Kurdistan’a gidip savaşma kararını alıyor.
Elbette ilk başta Mahsum Korkmaz Akademisi’ne; Önderlik Sahası’na gidiyor. Orada Önder Apo’dan eğitim alıyor. Önder Apo’yu yakından tanıyor. Bu da Hareket’e daha fazla bağlanmasını sağlıyor. Daha güçlü bir şekilde kararlaşıyor. Sadece duygusal olarak değil, ideolojik olarak da bir katılım sağlıyor. Çünkü bunun temelini oluşturuyor.
Okumuş, bilinçli ve kararlı bir gençtir; böyle bir duruşu vardı. Daha sonra ülkeye geçiyor. Önce Heftanîn’de daha sonra Qileban’da (Uludere) çalışma yürütmeye başlıyor. Bildiğim kadarıyla, Mahsum Korkmaz Akademisi’nden geldiği için, Rêber’dan eğitim gördüğü için hemen manga komutanı olarak göreve başlıyor. Kısa bir sürede takım komutanı oluyor. 1991 yılında Qileban’da takım komutanıydı. Yani gerilla ve Kürdistan dağlarıyla böyle hızlı bir şekilde bütünleşiyor.
Daha sonra konumlanması Zagros’a oldu. Zagros’ta, özellikle de Avaşîn, Kelareş hattında çalışma yürütüyor. Birlik komutanlığına kadar yükseliyor. O dönem gerillada genel olarak bir yükselme vardı; heval Sofî de çok heyecanlı bir şekilde katılım sağlıyor. Bundan dolayı önü açılıyor; bölge komutanı olarak görevlendiriliyor.
ASKERİ YÖNÜ KADAR İDEOLOJİK, FELSEFİ VE ÖRGÜTSEL YÖNÜ DE GÜÇLÜYDÜ
1994 yılında Kelareş, Başkale, Gürpınar hatlarında komutan olarak görevlendiriliyor. İki yıl boyunca o hatlarda komutanlık yapıyor, birçok eyleme katılıyor. Tabii ki savaşta uzmanlaşıyor. Henüz Zagros’tayken bu gelişmeyi sağlıyor. Savaş tarzını önce Botan’da, sonra Zagros’ta ediniyor. Zagros’ta daha fazla tecrübe kazanıyor ve tecrübeli bir komutan oluyor.
Ardından konumlanması Önderlik Sahası’na yapılıyor. Önder Apo, zaman zaman daha önce eğitim verdiği kadroları tekrar çağırıyordu, ya da Hareket, onları Önderlik Sahası’nda görevlendiriyordu. Heval Sofî de sanırım 1996 yılının sonunda Önderlik Sahasına; Şam’a gidiyor. Orada Kürtçe eğitim verilen okulda birkaç arkadaşla birlikte yönetim oluyorlar. Önderlik sahasında iki devre kalıyor. Önder Apo onun üzerinde duruyor. Heval Sofî, entelektüel bir arkadaştı; okuyordu, araştırıyordu, tartışıyordu. Sanırım bu yönleri Önderliğin dikkatini çekmişti. Yani sadece askeri yönü değil, ideolojik, felsefi, örgütsel olarak da kendisini geliştirmişti. Askeri olarak ne kadar tecrübeliyse, bir o kadar da bilinçli ve derinliği olan bir arkadaştı.
Daha sonra tekrar Zagros eyaletine geçiyor. Zagros’ta bölge komutanı olarak görevlendiriliyor. Zagros, Serhat’ın bir kısmı ve Wan bölgesini tanıyor, araziye hakim oluyordu, savaşın yol-yöntemlerini biliyordu. Böyle bir komutandı. Güney Savaşı başladığında -bildiğimiz kadarıyla- taburuyla birlikte savaşa katılıyor. Xakurkê hattında kalıyor.
BAŞARIYA KİLİTLENEN BİR KOMUTANDI
Komplo sürecinde o da birçok arkadaş gibi geri çekiliyor. Qendîl sahasına geliyor. O dönemki tartışmalara katılıyor, yer yer kampların sorumluluğunu alıyor. O dönem de aktif olan bir arkadaştı. Qendîl savaşında önemli bir rol oynadı. Duruşuyla, cesaretiyle örnek bir arkadaştı, tüm saldırılara rağmen bir grup arkadaşıyla direnmekten vazgeçmediler, alanlarını bırakmadılar ve saldırıları kırdılar. Zaten cesaretli bir arkadaş olduğu belliydi, savaş yöntemlerini biliyordu. Öyle silahıyla geri çekilmesi mümkün değildi, başarıya kilitlenen bir komutandı. Çevresindeki arkadaşların heval Nûreddîn Sofî’ye güveni vardı. Bu yüzden güçlü bir birliktelik sağlıyorlardı. Yukarıdan bakan, ilişki kurmayan biri değildi; bir bakıyordunuz gençlerle oyun oynuyor, aralarına giriyordu. Hatta bazen bundan dolayı eleştiri de alıyordu. Her zaman bir disiplin, bir ciddiyet olması ve bunun muhafaza edilmesi gerekir diye eleştiriliyordu. Ama onun bir tarzı vardı. Belki bazı noktalarda eleştiriliyordu ama bu tarzıyla da sonuç alıyordu. Bulunduğu alanda yoldaşlarına moral veriyordu, motivasyon oluşturuyordu. Bu yüzden heval Sofî nerede ise orada moral, motivasyon, yoldaşlar arasında bir sıcaklık vardı. Böyle bir komutandı.
AMED EYALETİ ÜZERİNDE ÇOK EMEĞİ VAR
Hareketimiz, 2003 yılında yeniden Bakur’a güç göndermeye karar verdi. Neden? Çünkü biz Önder Apo’nun çağrısı üzerine 1999 yılında güçlerimizi Başûr’a çektik. Bakur’da bazı yerlerde güçlerimiz hiç kalmadı, bazı yerlerde ise çok az kaldı. Kimse kalmamıştı. Önder Apo o dönem güçlerimizi geri çekti ki, Türk devleti çözüm için bir adım atsın. Gerekçeleri kalmasın, provokasyon zemini ortadan kalksın diye güçlerimizi geri çekti. Birçok çaba sarf edildi, deklarasyon yayınlandı, çağrılar yapıldı. Toplumumuz, halkımız taleplerini dile getirdi, yürüyüşler yaptı ama devlet tarafından hiçbir adım atılmadı.
Bizi yavaş yavaş tasfiye etmek istedikleri anlaşıldı. Dağıtmak, bir gevşeklik yaratmak ve bu şekilde tasfiye etmek istedi. Bu anlaşıldığında gerilla güçleri gizli bir şekilde adım adım Bakurê Kurdistan’a aktı. Bazı küçük birlikler daha önce, 2002 yılında da gitmişti ama asıl olarak 2003 yılında güçlerimiz daha yaygın bir şekilde gitmeye başladı. O dönem Bakur’a dönen güçlere öncülük edenlerden biri de heval Nûreddîn Sofî’ydi. Amed Eyalet Komutanı olarak görevlendirildi ve bir grup arkadaşla birlikte Amed’e gittiler.
O dönem eyaletleri yeniden oluşturdular, bölgelerin sistemini kurmak, görevlendirmeler yapmak, güçleri bölgelere tekrar yerleştirmek, toplumla yeniden ilişkileri canlandırmak… Bütün bunlar o dönem yapıldı.
Amed eyalet sistemini de heval Sofî yeniden oluşturdu. Dediğim gibi bilinçli bir arkadaştı zaten. İdeolojik, siyasi yönü güçlüydü, öngörülüydü. Amed’de hala onunla ilişki kuran birçok kişi vardır.
Amed eyaletinde, hem halk çalışmalarında hem de askeri görevlerde heval Sofî’nin emeği var. Plan kurma, düzen kurma, doyurucu perspektifler sunma anlamında bir düzeyi vardı. Kendisini teorik, ideolojik olarak bir aşamaya getirmişti. Her zaman okuyordu, araştırıyordu. Bu yüzden ideolojik, felsefik ve örgütlü bir duruşu vardı.
TASFİYECİLERE KARŞI NET BİR DURUŞ SERGİLEDİ
Tasfiyeciliğin ortaya çıktığı süreçte heval Sofî, net bir duruş sergiledi. Önder Apo çizgisini tereddütsüz bir şekilde temsil etti ve yürüttü. Zaten o tartışmaların başladığı süreçte yönünü Bakur’a verdi, çünkü kararlaşma konusunda netti. Qendîl’de bazılarının bu tartışmaları yürütmesi, o dönem tasfiyeci gruplar henüz net değildi ama heval Sofî hepsini tanıyordu, birlikte kalmışlardı. O tartışmalardan bir şey çıkmayacağını biliyordu; bu yüzden kararlı bir şekilde yönünü Bakur’a verdi.
Bilindiği gibi Bakur’da 2004 yılında 1 Haziran Hamlesi başlatıldı. Amed eyaleti de bu hamlede rol oynadı. Askeri yönden, aktif savunma çerçevesinde, eylemsellikte Amed’de 2004, 2005, 2006 yıllarında hareketlilik vardı. Özellikle 2005 yılında birçok dikkat çeken eylemler yapıldı. Heval Sofî, 1 Haziran Hamlesi’ne güçlü bir şekilde katılım sağlamıştı. O dönem tasfiyeciliğe karşı da çaba sarf ediyordu. Hem tasfiyeciliğe karşı bir mücadele sergiliyordu, -çünkü sessiz bir arkadaş değildi, nerede bir tartışma varsa yer alıyordu, gerekli yerlerde gerekli şeyleri dile getiriyordu- hem yazılarında, hem de konuşmalarında siyasi, ideolojik tartışmalarda aktifti. Bu çerçevede tasfiyeciliğe karşı net bir duruş sergiledi. O dönem bir yandan 1 Haziran Hamlesi gelişti, diğer yandan ise PKK’nin yeniden oluşma çalışmaları vardı. Çünkü 2002 yılında PKK feshedilmişti. Fakat daha sonra koşullar PKK’nin bir kez daha yeniden oluşmasını gerektirdi.
HAREKET’İN BİR ÖNCÜSÜ OLDU
PKK yeniden kongre yaptı. PKK’yi yeniden inşa etme kongresiydi 9. Kongre. O süreçte parti yönetim üyeleri meclis gibiydi, daha sonra adı Merkez Komite oldu ve üyeleri seçildi. Bunlardan biri de heval Nûreddîn Sofî’ydi. Kendisi kongrede hazır değildi ama öneri yapılmıştı ve yüksek bir oyla PKK Merkez Komite Üyesi seçildi. Heval Nûreddîn Sofî bunu hak etmişti, çünkü hem önemli bir rol oynuyordu, mücadele yürütüyordu hem de ideolojik, örgütlülük düzeyi onu Hareket’in bir öncüsü yapmıştı. Artık öncü biri olarak yönetimde yer alması resmileşti.
Kongre 4 Nisan 2005 yılında yapıldı, heval Nûreddîn Sofî de ö dönem görevlendirildi. Heval Sofî, bu kararın ardından aldığı her rolü daha güçlü bir şekilde yerine getirdi. Bir süre kaldıktan sonra eyaletten çekildi. Heval Sofî, Amed pratiğinde hem Bakur’u, Bakur halkını, toplumunu iyi tanımıştı, Amed merkezde çok sonuç almıştı hem de tecrübe kazanmıştı. Artık genel olarak Hareket’in bir öncüsüydü Aynı zamanda duruşuyla, kararlılığıyla net bir yoldaştı, tereddüt yaşamazdı.
Amed’den döndükten sonra akademilerdeki bazı tartışmalara katıldı. O dönem Avrupa’da sorumlu bir arkadaşın görevlendirilmesine ihtiyaç vardı. Çünkü bazı arkadaşlar gitmişti ama sorunlar çıkmıştı, tutuklanmalar olmuştu. Çok bilinmeyen ama tüm Avrupa’nın ihtiyaçlarına cevap olabilecek bir arkadaş gerekiyordu. İdeolojik, siyasi, örgütlülük anlamında güçlü birine ihtiyaç vardı. O dönem tartışmalar yürütüldü; Komite Merkezi içinden heval Nûreddîn Sofî uygun görüldü. O da askerdi. Ona söylendi bu karar. Tabii ihtiyaç varsa bizde itiraz olmaz; bu kültürümüz her zaman vardır. Heval Sofî de itiraz etmedi ama gönüllü değildi. Fakat karar olduğunu gördü. Askeri çalışmalarına devam etmek istiyordu. Ama kendisine böyle bir ihtiyaç olduğu söylendi. Zaten toplantıda tartışıldı, durum nedir, müdahale edecek bir arkadaşa ihtiyaç var mı diye. Sesini çıkarmadı, “tamam” dedi.
ROJHILAT’TA ÇALIŞMALAR YÜRÜTTÜ
Bazı hazırlıklar yapıldıktan sonra heval Sofî gitti. Bağdat’ta tam uçağa bineceği sırada tutuklandı, zindana girdi. Onunla ilişki de kurulamıyordu. Irak’ta devlet yeniden oluşturulmuştu, karışıklık vardı, alt üst olmuşlardı, hiçbir yere ulaşamıyorduk. İki ya da üç tutuklu kaldı, kendi imkanlarıyla birilerini tanıdı ve kendisini kurtardı. Özgürleşti ve geri geldi. O arada KONGRA-GEL’in yıllık toplantısı yapıldı. “Madem Nûreddîn Sofî arkadaş Avrupa çalışmalarında yer alacak, o zaman KCK Yürütme Konseyi Üyesi olsun” denildi. O toplantıda KCK Yürütme Konseyi Üyesi oldu. Zaten Avrupa’ya gitmeye gönlü yoktu. O zaman “Tamam Avrupa’ya gitmiyorsun ama artık askeri çalışmalardan çıkarıldın, siyasi çalışma yürüteceksin, ihtiyaç var” denildi. O dönem sanırım 2007, 2008 yılına kadar Rojhilat’taki çalışmalar üzerinde durdu.
Örgütlü bir arkadaştı, siyasetten de anlıyordu, çalışmaların hakkını nasıl vereceğini biliyordu. Tartışmalar yürütüyordu, ikna etme düzeyi vardı, insanlarla sıcak ilişkiler kuruyordu. Bundan dolayı aldığı görevlerin hakkını veriyordu fakat gönülsüzdü. Gözü askeri çalışmalardaydı. Doğrusu, Hareketimizde de birçok arkadaş askeri çalışmalara katılmasını istiyordu. Çünkü askeri çalışmaları çok güçlendiriyordu. Onunla kalanlar, komutan arkadaşlar herkes bir ihtiyaç olarak da gördü. Daha sonra PKK’nin 10. Kongresi’ne katıldı. Kongrede -ki daha önce öneride bulunmuştu-, öneride bulundu. Tartışmalar yürütüldü. Kısacası kongreden önce karar alınmıştı ama kongre ile heval Nûreddîn Sofî’nin tekrar askeri çalışmalara gitmesi resmileştirildi. Bu şekilde askeri çalışmalara katıldı. 2008 yılının sonlarıydı.
HPG ANA KARARGAH KOMUTANI OLDU
2009 yılının Şubat ayında HPG’nin konferansı oldu. Konferansta HPG Genel Komutanı seçildi. HPG’de genel komutan dört yılda bir değiştiriliyor. Yeni birinin seçilmesi gerekiyordu, arkadaşlar da heval Nûreddîn Sofî’yi HPG Genel Komutanı seçti. 2009 yılının başında bu görevi aldı, 2013 yılına kadar devam ettirdi. Dört yılını tamamladı. O dönem Ana Karargah Komutanı oldu. Bu dört yıllık süreçte zaman zaman ateşkes de oluyordu, zaman zaman savaş yürütülüyordu. Oslo görüşmelerinin olduğu süreçti. Hareketimizde siyasi, toplumsal gelişmeler yaşanıyordu. Örneğin 2009 yılının Mart ayında yerel seçimler olmuştu Bakur’da. O dönem birçok belediye kazanılmıştı. Sanırım 96 belediye kazanılmıştı. Böyle bir dönemdi. O süreçte ateşkes ilan edildi, daha sonra 1 Haziran 2004 Hamlesi’nin ikinci atılımı yapıldı. Yeni bir strateji geliştirildi. Yeni bir perspektifle 1 Haziran 2010 yılında yeni bir atılım başladı. 1 Haziran’dan 13 Ağustos’a kadar Bakur’da çok büyük bir savaş yürütüldü. Birçok eylem yapıldı. O sürecin komutanlığını yapan da heval Nûreddîn Sofî’ydi.
BİR FEDAİ GİBİ NEREDE BİR ÇALIŞMA VARSA ORAYA GİDERDİ
Daha sonra Önder Apo’nun isteği üzerine Ağustos’ta ateşkes ilan edildi. 2011 yılında AKP çevreleri, PKK’yi Tamil taktiği ile tasfiye edeceklerini söylüyorlardı. Sri Lanka Oslo’da Tamil ile görüşmeler yapıyordu, Tamil gerillaları da artık siyasi çözüm olacak diye ümitlendi. Düzenlerinde bir gevşeme oldu. Sri Lanka da bundan faydalanarak Tamil gerillalarına yönelik büyük bir saldırı başlattı ve büyük bir darbe vurdu onlara. Tamil gerillalarını bu şekilde tasfiye etti. AKP de PKK’ye karşı Tamil taktiği uygulayacağını düşündü, çünkü bizim de Oslo görüşmelerimiz vardı. 14 Temmuz 2011 yılında bir grup gerilla arazide dolaşırken askerlerle karşı karşıya geliyorlar. Çatışma yaşanıyor galiba; 13 asker ölüyor. Bunu gerekçe yaparak Oslo görüşmelerini ve ateşkes sürecini tamamen bitirdiler. 2013-2015 sürecinin bozulması üzerine çok tartışmalar yürütülüyor ama bunun öncesi de vardı.
Öncesinde 2011 yılında heyetimiz ile Türk heyeti ortak bir mutabakata ulaştı, protokol yaptılar. O protokolü hükümete teslim ettiler. Bizim heyetimiz ile devlet heyeti protokolde anlaşmaya varmışlardı. AKP hükümeti ne cevap verecek diye bekliyorduk. Bir kez daha süreç bozuldu ve savaş başladı. Çok çetin bir savaştı. 2011 yılında birçok yere saldırı başlatıldı. O dönem aynı zamanda İran da Qendîl’e saldırdı. O dönem bazı dostlarımız bize bilgi verdi; iki devlet ittifak yapmışlardı. Bu yüzden İran devleti de Qendîl’e saldırdı. Qendîl’de çok çetin bir savaş yürütüldüğü için heval Nûreddîn Sofî de Qendîl’e geldi. Bir dönem Qendîl’de kaldı. Aktif bir arkadaştı. O dönem hem Bakur’da hem de Qendîl’de savaş vardı. Daha sonra hem KCK hem de PKK yönetimi olarak askeri çalışmalara daha fazla ağırlık vermemiz gerektiğini gördük.
O dönem KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’ndan iki arkadaş karargaha gittik. Zaten Savunma Komitesi de vardı; heval Sofî ve birkaç komutan arkadaş vardı. Devlete karşı yeni bir hamle geliştirmek için yedi arkadaştan oluşan Komuta Yönetimi kuruldu. 2012 yılında en fazla öne çıkan hamle, Reşîd Serdar öncülüğünde gerçekleşen Şemzînan hamlesiydi. Ama birçok yerde hamleler gelişti. Heval Sofî de bu hamlelerde çok aktif bir şekilde rol oynadı. Hatta daha sonra Botan’a geçti. Zaten Botan’ı çok seviyordu, Botan’a gitmek istiyordu. Çünkü ilk katılım sağladığında bir sene Qileban’da kalıyor, o yüzden Botan’ı çok seviyordu. 2012 yılında birkaç ay Botan’da kaldı. Daha sonra planlamaya göre geri döndü. Zaten Botan’da komutanlar vardı; o HPG Ana Karargâh Komutanı olarak gitmişti. Heval Sofî rolünü oynamak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Her zaman bir fedai gibi nerede bir çalışma varsa hazırdı.
ROJAVA’DA SİYASİ ÇALIŞMALAR YÜRÜTTÜ
2013 yılının başında yeni bir süreç başladı. Daha sonra 2013 Newrozu’nda resmi olarak ateşkes ilan edildi. O dönem Türk devleti de ateşkesi uyguladı. Çift taraflı bir ateşkesti, çatışma olmuyordu. Bir kez daha Bakur güçlerinin bir kısmı geri çekildi. Aynı zamanda Rojava’da devrim olmuştu 19 Temmuz 2012 yılında. 2013 yılında da orada savaş durumu vardı. El Nusra başlangıçta savaştı, başarılı olamayınca DAİŞ’i devreye soktular. DAİŞ saldırıları başlamıştı. O dönem heval Nûreddîn Sofî’nin kendi önerisi de öyleydi, durum da bunu gerektiriyordu. Kendisi de Rojavalıydı ve Rojava’da ihtiyaç vardı. Öncesinde, 2011 yılında bazı arkadaşlar gitmişti. Heval Nûreddîn Sofî de gitmek istedi. Hareket de genel olarak uygun gördü ve Rojava’da görevlendirildi. Yönünü Rojava’ya verdi.
İlk önce askeri çalışmada değil siyasi çalışmalarda yer aldı. Tam olarak bilmiyorum ama sanırım örgütleme ve siyasi çalışmalarda görev alıyor. Çünkü o dönem devrim henüz yeni olmuştu, bir tarafta saldırılar vardı, bir tarafta halkın ihtiyaçları vardı, ekonomi sisteminin kurulmasına ihtiyaç vardı. Program, plan gerekliydi. Heval Nûreddîn Sofî tüm bunlara birebir cevap oldu. Çünkü böyle bir düzeyi vardı. Bu yüzden Rojava’da askeri değil siyasi alanda görev alması faydalı oldu.
Kanton sistemi onun döneminde gelişti. Kanton sisteminin kurulmasında çok büyük emekleri vardı. Şüphesiz birçok arkadaşımız, halkımız Rojava sisteminin kurulmasında yer aldı ama heval Nûreddîn Sofî genel sorumluydu. Özellikle de kanton sisteminin kurulmasında önemli bir rol sahibiydi.
O dönem birçok kişi Rojava kendisini nasıl geçindirecek diyordu. Bir tarafta saldırılar vardı, bir tarafta Suriye’nin genelinde bir tıkanma vardı, savaş vardı, açlık vardı, her şey durmuştu. Ekonomi, kooperatif, bir yol bulma, imkan yaratma konusunda bir performans sergilendi. Ardından herhalde 2017 yılında askeri çalışmalara da geçiyor. Askeri çalışmalara zaten yabancı değildi, geçmiş tecrübesi vardı. Fakat Nûreddîn Sofî arkadaşın genel hareketimizle bir ilişkisi kalmamıştı; Rojava kadrosu olmuştu. Onlar orada askeri çalışmaya uygun görmüşlerdi. Bildiğimiz kadarıyla bir dönem askeri sorumlu olarak da çalışma yürüttü. Şüphesiz sistemlerinde ekip var, kolektif çalışma var. Ayrıntılarını bilmiyorum ama takip ediyorduk. Heval Sofî dağlarla da ilişkisini kesmiyordu. Mesela bir kez geldi, arkadaşları aradı. Aynı zamanda çok duygusal biriydi. Arkadaşları görmek istiyordu.
HAVA SALDIRISI SONUCU ŞEHADETE ULAŞTI
2016 yılında gelmişti, daha sonra 2021 yılında bizi ziyaret etmeye geldi. Bir süre yanımızda kaldı, zaten birlikte kaldık. 5 Nisan 2021 yılında Garê’de bir aradaydık. Birkaç yeri ziyaret etmek istiyordu, HPG BİM’i ziyaret etmek istiyordu. Bizim yanımızdan gitti. Ertesi gün 6 Nisan 2021 yılında HPG BİM’den Şehîd Mahir Akademisi’ne araba ile gidiyor. Keşif olduğu bilgisini alıyorlar. Bu yüzden Bahtiyar isimli genç bir arkadaşla arabadan iniyorlar. Bir bölgede kendilerini koruyorlar. Araba gidiyor, onlar orada kalıyor fakat belli ki düşman birilerinin orada indiğini tespit ediyor. İndiği yere hava saldırısı yapılıyor ve heval Nûreddîn Sofî ile Wanlı genç bir arkadaş olan heval Bahtiyar, bu şekilde şehadete ulaşıyor. Şüphesiz bizim için çok ağır bir şehadet oldu. Böyle bir şehadet, beklenen bir durum değildi. Öyle bir bölgede, Yekvanê köyü var; oraya yakın iniyor arkadaşlar ve hava saldırısı sonucu şehit düşüyorlar. Heval Nûreddîn Sofî’nin şehadeti sadece Rojava için değil Kürdistan’ın tamamı için büyük bir kayıp oldu. Kürt halkınınn fedai bir militanıydı.
Önder Apo çizgisinde derinleşmişti. Çok büyük bir bağlılığı vardı. Tereddütsüzdü, aynı zamanda ulusal duyguları da çok güçlüydü. Rojava’da kaldığı süreçte, inanıyorum ki bu anlamda da çalışmalar yürütmüştür. Çünkü hem Apocu bilince sahipti hem de ulusal bağları güçlüydü. Duygusal bir arkadaştı da. Mesela o kadar yıl komutanlık yaptı; bir arkadaşın şehadetini duyduğunda gözleri doluyordu. Hem o anlamda duygusaldı hem de tecrübeleri vardı. Büyüklerle büyük, küçüklerle küçük oluyordu. Ne çalışma olursa yapıyordu. Fedakarlığıyla, cesaretiyle, mütevaziliğiyle, samimiyetiyle, kararlılığı ve iradesiyle heval Sofî bizim için bir örnekti. Apocu ideoloji ve felsefe temelinde kendisini eğitmişti, Apocu çizgiyi temsil ediyordu. Bir fedai gibiydi, nereye giderse orada emek veriyordu, çalışma yürütüyordu.
Mesela birçok kişi ailevi olarak, maddi olarak ailesini faydalandırmak ister ama kimse heval Nûreddîn Sofî için kimse böyle bir şey diyemez; örnektir. Kasadan sorumluydu, ailesinin durumu göz önünde. Çok fazla bilgim yok fakat nasıl olduklarını duydum. Tek amacı bu halka hizmet etmekti, bir fedai gibi. Ne kendisi ne de çevresi için bir şeylerden fayda sağlamak istedi. Bu anlamda da örnek bir arkadaştır. Tüm ailesini Hareket’e katmak istiyordu. Mesela yeğenlerinden, dayısının çocuklarından beş kişi Hareket’te şehit düştü. Belki QSD’de, YPG’de de şehit düşenler vardır, onu bilmiyorum ama HPG’de, heval Nûreddîn Sofî’den etkilenip gelen ve şehit düşen yeğeni, kuzeni var. Belki QSD’de de vardır, hala aramızda olan kadrolar da var. Kadro olup görev aldılar.
Yani heval Nûreddîn Sofî ailesini Hareket’e katmak üzerinden bir rol oynadı. Rojava’da devrim oldu aileyi faydalandırma üzerine değil. Asla öyle bir yanını göremezdiniz. Bu anlamda onun için kutsal amaç esastı. Hakiki Apoculuk da budur. Heval Nûreddîn’in örnek alınacak birçok yönü vardı. Toplamda 32 yıl boyunca halkına hizmet etti.
Bu 32 yıl içerisinde 8 yıllık Rojava sürecini saymazsak, 24 yıl boyunca aralıksız bir şekilde Bakur’da, Başûr’da silahlı savaşta yer aldı. Çok büyük emek verdi, çok büyük çalışmalar yürüttü. Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncüsüydü, ulusal bağları güçlüydü. Hem Bakur’da hem Rojhilat’ta çalışma yürüttü hem de en son Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’de çalışma yürüttü.
Ulusal olduğu kadar enternasyonal yönü de vardı. Suriye’nin geneli için de emek verdi. Heval Nûreddîn Sofî, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde büyük bir rol ve misyon sahibiydi. Verdikleri emekler sonucu bu ülkede bir temel oluştu. Bize düşen, onların oluşturduğu temel üzerinden anılarını yaşatmak. Onları ölümsüz kılmak. Heval Nûreddîn Sofî gibi arkadaşlar, emekleriyle, kahramanca pratikleriyle, fedakarlıkları ve cesaretleriyle kendilerini ölümsüzleştirdiler, öncü yaptılar. Her zaman ölümsüz öncülerimiz olacaklardır. Yoldaşları olarak söz veriyoruz; hayallerini hakikate dönüştüreceğiz. Onunla uzun bir süre çalışma yürütmüş, onu yakından tanımış biri olarak, onun gibi arkadaşlara karşı borçlu görüyorum kendimi. Hareketimizin tamamı böyle yaklaşıyor. Apocu Hareket olarak bu yoldaşları yaşatmalıyız. Bu da mücadeleyi büyütmekle olur. Bu şekilde anıları özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşayacak, ölümsüzleşeceklerdir. Bu temelde şehîd namirin, şehîd namirin, diyoruz.