Yazılı bir açıklama yapan Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Yürütme Komitesi, “ABD ve Batılı emperyalistlerin yönlendirmesi ve desteğiyle, yükselen sınıf mücadelesinin bastırılması ve neo-liberal politikaların uygulanabilmesi için gerçekleştirilen 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden tam 45 yıl geçti” ifadelerini kullandı.
Açıklamada devmala şunlar belirtildi: “Özelleştirmelerin, grev yasaklarının, sendikasızlaştırmanın, esnek çalışmanın ve güvencesizleştirmenin önünün açılması hedefiyle gerçekleştirilen bu darbe nedeniyle işçi sınıfı ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır. Kürdistan’da örgütlenmekte olan ulusal kurtuluş mücadelesine karşı gerçekleştirilen bu darbe nedeniyle Kürt ulusu ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır. Devrimcilerin işçi sınıfı ve ezilenler içinde örgütlenmesine karşı gerçekleştirilen bu darbe nedeniyle devrimci hareket ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır. Kurtuluşa ve sosyalizme susamış olanlara ağır işkenceler yapılmış, idamlarla halkın umudu boğulmak istenmiştir.
Askeri darbenin hazırlıkları emperyalistlerin iş birliğiyle ustaca hazırlanmıştır. Çorum’da Alevilere yönelik katliamı, Fatsa’da devrimci ve demokratların dayanışmasıyla kazanılan belediyeye karşı askeri operasyon izlemiştir. Burjuvazinin farklı klikleri arasındaki sermayeye çökme mücadelesi, kitlelere “dinci-gericilikle Kemalist-ilericilik” arasında sürmekte olan bir mücadele gibi yansıtılmaya çalışılmıştır.
Diyarbakır, Metris, Mamak başta olmak üzere zindanlar, en korkunç işkencelerin yapıldığı yerler olarak kitlelerin hafızalarına kazınmıştır. Necdet Adalı, Serdar Soyergin, Erdal Eren, Veysel Güney, Ahmet Saner, Kadir Tandoğan, Mustafa Özenç, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar, Ali Aktaş, Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan, Erdoğan Yazgan, Mehmet Kambur ve Levon Ekmekçiyan 12 Eylül askeri cuntası tarafından hukuksuzca yargılanıp idam edilmişlerdir. Sokak ortasında sorgusuz infazlar yaşanmış, bunlarla büyük bir korku iklimi yaratılmıştır.
Ancak her şeye rağmen bu karanlık ve korku iklimi, işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesinin yeniden ayağa kalkmasıyla kırılmıştır. Devletin ve kontrgerillanın tüm saldırılarına rağmen zindanlarda direniş dinmemiştir. Ağır darbeler alan devrimci örgütler büyük bir irade sergileyerek yeniden doğrulmuştur. Kürt Özgürlük Hareketi’nin 15 Ağustos atılımı, ‘89 Bahar Eylemleri, kadınların ve Alevilerin örgütlenerek kendi talepleri için sokaklara çıkması 12 Eylül Askeri Cuntası’nın kitleleri sindiremediğinin en önemli göstergeleri olmuştur.
Başkan Danışmanı Paul Henze’nin ABD Başkanı Carter’a “Bizim çocuklar başardılar.” diyerek darbeyi müjdeleyişi, 12 Eylül askeri cuntasının arkasındaki gerçek gücün kim olduğunu, dünya halklarının bir numaralı düşmanının kim olduğunu göstermiştir. “Demokrasiyi yeniden işler hâle getirmek, milletin mal ve can güvenliğini sağlamak, huzur, güven ve refahı yeniden tesis etmek, anayasal düzeni ve hukuku yeniden hâkim kılmak” bahaneleriyle gerçekleştirilen bu askeri darbenin benzerleri dünyanın birçok ülkesinde yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Emperyalistlerin çıkarları için işçi sınıfının ve ezilen halkların üzerindeki baskı ve sömürü artırılmaktadır.
45 yıl sonra bugün hâlâ Türkiye ve Kürdistan’da faşizm koşulları hüküm sürmektedir. 12 Eylül Askeri Cuntası ile sözde hesaplaşma adı altında birkaç anayasa maddesinin değiştirilmesini, halkı daha fazla zulüm, baskı ve sömürüye mahkûm eden değişiklikler izlemiştir. Tek adam rejiminin pekiştirildiği bu süreç, bir kez daha hangi koşul altında olursa olsun burjuvaziye ve onun temsilcilerine inanılmaması gerektiğini göstermiştir. Faşizm maskesini yenilerken 12 Eylül Askeri Cuntası, eli kanlı katillerinden hesap sorulacağı yalanını kullansa da hiçbir 12 Eylül generali insanlığa karşı işledikleri suçlardan yargılanmamıştır. Halk açlık ve yoksullukla boğuşurken Kenan Evren ve şürekâsı büyük bir rahat içerisinde yaşamıştır.
Bugün yeni tip hapishanelerle devrimci tutsaklara tecrit işkencesi uygulanmaya devam etmektedir. Y ve S tipi denilen kuyu tipi zindanlarda tutsaklar devrimci bir iradeyle direnmekte ve tek silahları olan bedenlerini açlığa yatırmaktadır. Bir tarafta Kürt sorununun çözümünden bahsedilirken diğer tarafta tecrit ve sürgün işkencesi sürdürülmektedir. Sivas Katliamı’nın sanıkları, kadın ve çocuk katilleri, 6 Şubat Depremi’nde binlerce insanın ölümüne sebep olan müteahhitler, çete üye ve yöneticileri serbest bırakılırken; devrimci ve demokrat tutsaklar muayene, temizlik ve beslenme gibi en temel haklardan mahrum bırakılmakta, tahliyeleri sürekli ertelenmektedir. Ölümsüzleşen gerillaların mezar yerleri tahrip edilirken taziyelere dahi izin verilmemektedir. Derneklere, belediyelere, muhtarlıklara ve hatta siyasi partilere dahi AKP-MHP hükümeti tarafından kayyumlar atanmaktadır.
Dereler, ormanlar, sahiller ve ovalar emperyalistlere peşkeş çekilmektedir. Bir yandan Alevilere siyasal İslam’ın bir parçası olmaları dayatılırken, diğer yandan kutsal mekânları kâr hırsı uğruna tahrip edilmekte, buralara camiler ve mescitler yapılmaktadır. Her gün en az 3 kadın katledilirken kadınların kazanılmış hakları gasp edilmektedir. İşçi cinayetleri, güvencesiz çalıştırma, çocuk işçilik yoksullukla paralel biçimde artmaktadır. Eğitim, barınma ve sağlık gibi en temel haklara erişim imkânsız hâle getirilmektedir. Emperyalistlerin ve Türk burjuvazisinin çıkarları için örgütledikleri her türlü saldırı “iç cephenin acilen tahkimi” denilerek formüle edilmektedir.
Üzerinden 45 yıl geçse de, 12 Eylül askeri cuntasının uygulamaları daha kapsamlı ve kirli biçimde AKP-MHP faşist iktidarı tarafından sürdürülmektedir. Kapitalistlerin ve emperyalistlerin çıkarları için Türkiye ve Kürdistan halklarına karşı yürütmüş olduğu bu topyekûn savaş birleşik devrimci bir mücadeleyle durdurulabilir. Bu temelde HBDH olarak, Türkiye’de işçi sınıfının ve ezilenlerin prangalarını parçalamak için; Kürdistan’da işgal ve ilhakı sonlandırmak için; halkın emperyalist bir paylaşım savaşının kurbanı olmasını önlemek için birleşik devrimci mücadeleyi büyüterek faşizmi yıkacağız!”