Sema ÇELİKBİLEK
Riha, doğal topluma uzun süre beşiklik etmiş topraklardandır. Birçok kutsal ve tarihi değerler burada var olmuştur. Verimli topraklara atılan bir tohum binlerce, milyonlarca tohuma dönüşür. Verimli toprakların kutsallığıydı. Ve güneş ışınları tohumlarla buluştukça tohumlar filizleniyor, büyüyüp gelişiyor. İlk varoluşlar bu topraklarda başlar. Peygamberleri bağrında taşıyan kutsal topraklar 4 Nisan’da bir halkı yeniden diriltecek ve doğuracaktı.
Önce Bir cemre düşer Rıha’ın kutsal topraklarına, derelerden sular coşkunca akar, yağışlar çoğalır, rüzgarları sabırsızlıkla bekleyen tomurcukları okşar ve bahara gideriz. Bahar doğanın kendini yeniden var etmesidir. Bahar yeni başlangıçların, yeni doğuşların, yeni isyanların, yeni varoluşların ayıdır. Aslında bir milattır Nisan ayı yeniden çiçeklenmesidir insanlığın, yeniden var olmanın ve var etmenin miladıdır. Bahar yağmurları toprak ananın verimine verim katar. Toprak ananın verimliliği insanlığa verilen nimettir.
Toprak ana bütün verimliliğini insanlığa sunarken, bir çığlık yükselir baharın çiçek kokan ovalarına, dağlarına ve sancının çığlıkları yeri göğü inletir. Ölüm, acı, işkence ve gözyaşıyla eş olan doğum sancılarını yaşadı Üveyş ana. O yıl kıtlığa karşı bolluk kol geziyordu Amara’da. Sancılar arttıkça doğa bütün güzelliğini Üveyş Ananın bağrında biriktiriyordu. O yıl bahar ayı daha bereketliydi. 1949 Nisan’ında, Tüm vadilerden akan sular başka sulara kavuşuyor, kurumuş pınarlar patlıyor, sular fışkırıyor. Nisan ayı bütün güzelliklerini Üveyş Ananın kucağına bırakmıştı artık. Çünkü İnsanlık için yeniden var edecekti Üveyş Ana. Üveyş Ana bin yıllık bir uyanışı gerçekleştirmişti kendi ana rahminde.
4 Nisan’da bir halk yeniden doğacaktı. Mezopotamya topraklarında tarihinden, toplumsallığından koparılmış her defasında kendini kendi küllerinden yaratan bir halkın doğuşu başlayacaktı. Bu doğuş bin yıllardır bu kutsal topraklar üzerinde soykırım, inkar ve imha politikalarına maruz kalmış. Faşistlerin, soykırımcıların, talancıların ve Egemenlerin tarihten silme, yok etme, parçalama girişimleri bu kadim halkı, tarihin dışına itmiş ve yalnızlığa mahkum kılmıştır. Bu yalnızlığın, parçalanmışlığın yok edilmeyle yüz yüze bırakılmak istenen Kürt halkı yeniden doğuyordu.
Bu doğuş tüm Kürtler ve Ortadoğu halkları başta olmak üzere tüm dünya halkları için zor ve sancılıydı. Sancılar isyanları, yeniden doğuşları beraberinde getiriyordu. Amara’dan bir güneş doğuyordu bütün insanlığa. Amara’da doğan güneşle bir halk yeniden var oluyordu. Ve insanlık Amara’dan doğan güneşle buluşuyordu.
Bir halkın yeniden var oluşu başlıyordu Mezopotamya’nın kadim topraklarında. Cenneti cehenneme çeviren egemen güçler, güneşi karartmaya çalışmak için iş başına geçeceklerdi. 9 Ekim komplosu devreye girecekti. Bir halkı yeniden yok etmeye, var edilen değerler yok edilecek ve doğuşunu gerçekleştiren bir halkı yeniden toprağa gömeceklerdi. Güneşi karartmak için egemen güçler, 15 Şubat’ta iş başına geçtiler. Güneşi tutsak etmeye çalışacaklardı. Ancak anlamadıkları şey güneş tutsak edilemez, karartılamaz çünkü ışınları tüm insanlığı aydınlatmıştır.
Doğumunu üç ayrı aşamada ele alan Önder APO’nun doğuşu
İlk doğuş, 4 Nisan olarak bilinen biyolojik doğuştur. Önder APO, kendi doğumunu üç ayrı aşamada ele alışı, yine aynı gerçeklikle bağlantılı; ‘‘Beğenmediğim anamın doğuruşuyla, ciddiyetine hiç inanmadığım modernitenin doğurma çabalarına karşı, tüm öldürmelerden sonra kendi kendimi üçüncü kez doğuruşumu çok ciddiye alıyor ve hoşlanıyordum’’ diyerek ifade etti. Daha çocukken Üveyş Ana’yı “Beni doğurmakla ne kadar acıya yol açtığını biliyor musun?” diye sorgulayan Önder APO, özgürlük mücadelesinde de bu sorgulayıcılığı esas aldı. Önderlik her zaman doğuşunun fiziksel yönünden ziyade, sosyolojik boyutuna dikkat çekti. Önder APO’ya göre; bir ana-babadan dünyaya gelmek fiziksel bir doğuştur ancak, asıl önemli olan sosyolojik doğuştur.
İkinci doğuş; kadınlar başta olmak üzere ölüme, yok oluşa terk edilmiş Kürt halkını küllerinden yeniden dirilterek; ruh veren, can veren, umut veren doğuş olarak PKK direnişinin başlatılmasıdır. Önderlik ölü ve öldürülen Kürdü, PKK hakikati ile buluşturdu. ‘Kürt yok, kendisine Türküm diyen Kürt vardır’ denilen bir zamanda dirilişi, direniş felsefesinin öğretisiyle pekiştirerek, olmaz denileni başardı. Korkuya cesaret, kaygıya güven, ürkekliğe güç, karamsarlığa umut oldu. Önder APO, ‘Kürdistan sömürgedir’ belirlemesi Önder APO yüreğini, bedenini titretti ve o gün den sonra tüm Kürtler bu gerçeklik üzerinde titredi, PKK’lileşti.
Üçüncü doğuş; İnsanın varlığı, üretkenliği ile anlam kazanır. Üretkenlik; kişinin kendisini, ilişkilerini ve toplumsallığını büyütmesidir. Kapitalist güçler sürekli kaos ve kriz yaratarak kendini güçlendirirken, Önderlik paradigması da her an çözüm üreterek alternatif oluyor. Esas olarak dünya savaşları da bu iki temel üzerinden gelişiyor. Önder APO, üçüncü doğuşla büyük bir zihniyet devrimini gerçekleştirdi. Yani zihni olarak İmralı tecridi ve soykırımını çoktan aştı, şimdi sıra fiziki olarak İmralı esaretini bitirmenin zamanı.
Özgürlük ve hakikat aşkıyla yola çıkan, milyonların özgür yaşam arayışına öncülük eden ve bizlere onurlu bir yaşamı insanlığa sunan Önder APO’nun 72’inci doğum bütün insanlığa kutlu olsun…
Özgür Önderlikle Özgür Yarınlara…