Avukatları ile 7 Ağustos 2019’da yaptığı son görüşmenin üzerinden bir yıl geçen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı Cezaevi’ne dair raporu değerlendiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, JİNNEWS ajansına yaptığı söyleşide şunları dile getirdi
“21 yıllık tecrit, ilk anından itibaren Ada’yla temas kuran, ziyaret eden bir kurumun gözetiminde/bilgisinde bir nevi gün geçtikçe ağırlaşmıştır” dedi.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), 2017-2019 yılları arasında Türkiye’de, aralarında İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin de bulunduğu cezaevlerinde yaptığı inceleme ve görüşmelere dair raporunu açıkladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve üç kişinin tutulduğu İmralı Cezaevi’nde “tecridin olduğuna” ve İmralı’daki tutsaklara uygulanan tutukluluk rejiminin “tamamen gözden geçirilmesi” gerektiğine işaret edilen CPT raporunu, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal değerlendirdi.
CPT’nin amacını ne kadar yerine getirdiğini sormak isteriz. Sadece İmralı ve Türkiye cezaevlerine baktığımızda İşkenceyi Önleme Komitesi ne kadar misyonunu yerine getirdi, işkenceyi ne kadar önledi/önleyebildi mi?
CPT’nin misyonunu tek başına İmralı ve Türkiye ile açıklanamasa da bu yerler bakımından yetersiz kaldıklarını, yapabileceklerinin olduğunu bildiğimizi söyleyebiliriz. CPT; bir yargısal organ değil önleyici mekanizma işlevi gören bir komitedir. Nedir önleyici görev gördüğü misyon? İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi uyarınca “kişilerin işkence ve gayri insanî ya da küçültücü ceza veya muameleye karşı korunmalarının” sağlanmasıdır. Kısaca kişinin/kişilerin işkence iddialarına karşı önleyici bir işlev görebilmeleri beklenir. Söz konusu İmralı Cezaevi olunca ne kadar “önleyici” işlev gördüğü, ne kadar İmralı Sisteminin kurgulanmasında “düzenleyici” işlev gördüğü ise tartışmalıdır. Çünkü ada ile ilgili iyileştirme olarak yansıtılmaya çalışılan kimi hususlar örneğin 2009 tarihinde oda değişikliği yapılması bu raporlardaki öneriler ışığında gerçekleştirilmiştir.
“21 yıllık tecridin ilk anından itibaren Ada’yla temas kuran, müdahale eden ziyaret eden bir kurumda 21 yıllık kesintisiz tecrit sistemi onların gözetiminde/bilgisinde bir nevi gün geçtikçe ağırlaşmıştır. Bu da gerekli misyonun yerine getirilemediğinin malumudur.”
CPT’nin Türkiye’ye düzenli veya ad hoc ziyaretleri yıllardır olmaktadır, İmralı’ya ise 21 yıllık süreç içerisinde Avrupa Konseyi’ne bağlı uluslararası heyet olarak ziyaret eden tek kuruluş konumunda olmasından kaynaklı önem atfettik, etmekteyiz. Kuruluşunun temelinde işkence uygulamalarını esas alan İmralı sistemine karşılık ziyaretler sonrası hazırlanan raporları uygulanan tecride tespitlerde yer vermiş, kimi zaman aksine bu tecridin devamında Türkiye’ye hak verecek şekilde meşru yollar bulmasını önerdiği olmuştur. Ada ile ilgili fiziki koşullar, odanın büyüklüğü, havalandırma duvarı, tek başına tutulmama, sağlık koşulları, avukat aile ziyaretleri, dış dünya iletişim ve diğer birçok başlıkta Türkiye’de iyileştirme talebinde/çağrısında bulunmuşlardır. Ancak ziyaret raporlarının kamuoyuna duyurulması, tarafımızca belirtilen tecrit uygulamaların hukuksuzluğunun CPT tarafından kimi yönleriyle teyidi haricinde etkili olması gerektiğini ifade ettik. Çünkü 21 yıllık tecridin ilk anından itibaren Ada’yla temas kuran, müdahale eden ziyaret eden bir kurumda 21 yıllık kesintisiz tecrit sistemi onların gözetiminde/bilgisinde bir nevi gün geçtikçe ağırlaşmıştır. Bu da gerekli misyonun yerine getirilemediğinin malumudur.
Bizler her defasında CPT’nin sorumluluğunu, İmralı’nın tekil bir yer olmayıp “sistem” inşası olduğunu, tutulan kişiler üzerindeki etkisini, Türkiye’nin hukuk karnesinin en görünür yeri olacağını, bu hukuksuzluğun dünyadan örneklerden alınıp uygulandığını ancak bu örneklerini aşarak ilerlemesi sonucu dünyaya yeni örnek mahiyetini alacağını bunun tehlikesini bu nedenle göz yumulmamasını gerektiğini ifade ettik, bu sistemin revizeye değil sonlandırılması için etkili mekanizmalar kullanılması çağrımızı yaptık, yapıyoruz.
“CPT, ağırlaştırılmış müebbet alan kişilere uygulanan bu rejimin revize edilmesi gerektiğini, kanun değişikliğini vurgulamıştır. Evet kanun değişikliği gerekmektedir ancak sadece revize etmek için değil tümden ortadan kaldırılmasını sağlamak için.”
Türkiye de dahil, devletlerin onayından geçerek, -Asrın Hukuk Bürosu’nun açıklamasındaki yorumuyla da ifade etmek gerekirse- “ürkek bir dille” yayımlanmış bu rapora nasıl bir önem atfetmek gerekir?
İfade ettiğimiz gibi Sn. Öcalan ve diğer müvekkillerin avukatları olarak bizler, hukuk kurumları, dernekleri yaşanan hukuksuzluğu sürekli dillendirmekteyiz. Bu konuda hukuksal prosedürler işletmekte, başvurular yapmaktayız. Tüm başvuru süreçlerimizde yaşanan hukuka aykırılık halinin işkence boyutunu göz önüne sermeye çalışmaktayız. Bunun sadece iç hukuka değil uluslararası standartlara da uymadığını, Türkiye’nin bundan sorumluluğunu da açıklamaktayız.
CPT’nin tespit ettiği hukuka aykırılıklara ve önerilerine yer verdiği raporuna değer veriyor, yerinde buluyoruz. Lakin yaşanan hukuksuzluğun boyutu, süresi bakımından bu tespitler dahi yetersiz kalmaktadır. Yapılan önerileri, çağrıları, endişe duydukları kısımları vb. zaten tarafımızca yıl içerisinde kendilerine sunduğumuz raporlarda bizler de ayrıntılı belirtmekteyiz. Ancak raporda örneğin; “Türk yetkilileri mektup kısıtlanmasını kaldırdığından” bahsetmektedir. Oysaki bu gerçek olmayıp halen kısıtlılık mevcuttur. Buna dair “Türkiye’den teyit beklemekteyiz” demektedir. Raporunda “tutulma rejimi”nin hukuka aykırılığını belirtmektedir ve revize edilmesini istemektedir. Türkiye’de ilk ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Sayın Öcalan’dır. Türkiye’den idam cezası yerine getirdiği bu hapis cezası türü AİHM’in 2014 Öcalan/Türkiye kararı başta olmak üzere farklı kararlarla da işkence yasağı bağlamında Sözleşmenin 3’ncü maddesine aykırı bulunmuştur. Bu karar sonrası Türkiye’de hukukçular, insan hakları alanında çalışan hukukçular, akademisyenler vb. 6 yıldır Türkiye’de bu ceza türünün değiştirilmesi gerektiğini söylemekteyiz. CPT, ağırlaştırılmış müebbet alan kişilere uygulanan bu rejimin revize edilmesi gerektiğini, kanun değişikliğini vurgulamıştır. Evet kanun değişikliği gerekmektedir ancak sadece revize etmek için değil tümden ortadan kaldırılmasını sağlamak için.
Devlet onayını beklemek, işlevini sınırlandırır
Bu tespitler, asgari mahiyette yaşanan hukuksuzluğu göz önüne serdiği için önemlidir. CPT, tamamen bağımsız çalışan bir insan hakları örgütü değil, Avrupa Konseyi’ne bağlı bahsini ettiğimiz Sözleşme’nin uygulanmasının denetlenesi için kurulan bir komitedir. Komite üyeleri, üye devletlerin önerdiği kişiler arasından seçilmekte ve karar mekanizmaları oylama ile gerçekleşmektedir. Bu yönüyle siyasi bir yönünün olacağı aşikardır. Raporların kamuoyuna paylaşılmasında devlet onayı beklenilmesi prosedürü maalesef ki işlevini sınırlayıcı etkisi vardır. Son raporu ziyaretten 1 yıl 3 ay sonra açıklanmıştır. Tespitlerin güncelliğini yitirdiğini, kimiz zaman da ülkenin siyasetine alet edilebileceğini Komitenin İmralı ziyareti hakkındaki 2016 raporunun Türkiye’nin istemiyle siyasi kritik bir tarihte 2018 yılında açıklanması sonrası yaşamıştık. Bu nedenle kuruluş sözleşmesi itibariyle devletler üstü durması gerektiğine atıf yaptık.
CPT raporunda “Sonuç olarak tüm tutuklular, çoğu zaman tecride tabi tutuluyorlar” ifadeleri yer alıyor. Türkiye’nin kabul etmediği tecridin açık beyanı anlamına gelir mi?
Türkiye her ne kadar kabul etmese de fiili veya hukuki gerekçeler bulsa da İmralı’da yaşananlar tecrit anlamından bir şey kaybetmeyecektir. CPT, önceki raporlarında tecridin aile, avukat, iletişim, cezaevi içinde birbirleriyle görüşme süresinin arttırılması vb. konularda tespit ve önerilerde bulundu. Önemli olan Türkiye’nin bunu değiştirmek yerine daha da katı biçimde uygulamaya devam ederken ne yapılacağıdır.
Raporun ardından nasıl bir süreç bekliyorsunuz? Bir yaptırım gücü var mı raporun?
Yaptığımız açıklamada ifade ettiğimiz gibi raporun tarafımıza, kamuoyuna, hukuk kurumlarına, Avrupa Konseyi’nin kendisine -çünkü bu rapor Bakanlar Komitesi tarafından Avrupa Konseyi’ne de sunuluyor.-, uluslararası insan hakları kurumlarında tabi ki bir anlamı, karşılığı vardır. İçeriğinde yer alan tespitlerin takibinin sağlanmasını talep edeceğiz. Komitenin ülkelere bir yaptırım uygulaması yok. Sadece tavsiyelerde bulunmaktadır. Yaptırım anlamına gelemeyecek ancak iletilebilecek CPT sözleşmesinin 10/2 maddesi söz konusudur. Bu da sözleşmeye ısrarlı bir şekilde aykırı davranan üye devletini kamuoyuna bildirme hakkı, yani açıklama yapılmasıdır. Bunun da gerçekleşmesi, Komite’nin üyelerinin oylaması sonucu mümkündür. Komitenin bu prosedürü işletmesi gerektiğini 21 yıldır süren raporlama ve 21 yıldır ağırlaşarak tekrarlayan hukuksuzluklar olduğunu ifade ettik. Bunun çağrısını yineliyoruz.
Bizler, ulusal ve uluslararası mekanizmalara başvurularımızı yapmayı, takibi sürdürüyoruz. Bu raporun gerekliliklerinin yerine getirilmesi için Komite’ye rapor ve taleplerimizi iletmeye de devam edeceğiz.
Eklenmesi gereken husus, kaygılarımızı güncel anlamda gidermediğidir. Çünkü Ağustos 2020 itibariyle 1 yıldır avukat görüşlerine izin verilmemekte, 3 Mart yangın iddiası nedeniyle olağanüstü koşullarda yapılan ziyaret sonrası aileler engellenmeye devam etmektedir. Bu arada Türkiye ve dünyada COVID-19 bulaşıcı hastalığında cezaevleri, risk teşkil eden yerlerden kabul edilmiştir. İmralı’da tutulan Sayın Öcalan ve diğer üç tutsağın risk grubunda olmaları, sağlık düzenlemesinin buna uygunluğuna dair değerlendirmeyi kapsamayacaktır. Kaldı ki COVID-19 gerekçesiyle alınması gereken tedbirler ve bilgilendirme hakkımızın kabul edilmediği, sağlık koşullarının tarafımızca bilinmediği, COVID-19 riskine karşı uygun, yeterli müdahale elverişliliği konusunda şüpheleri sonlandırmamaktadır.
“2018’den bu yana da yeni bir tarz diyebileceğimiz, disiplin cezaları dediğimiz bir usule giriş yaptık. Cezaevi idaresi disiplin cezası veriyor, bizlerin görüş başvurusuna İnfaz Hakimliği disiplin cezası gerekçesiyle yasaklama kararları veriyor. Dosyalar bizden gizleniyor.”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaptığınız görüşmenin yıldönümü bugün ve bir yıldır görüşme taleplerinize olumlu yanıt verilmiyor. Bu süreci değerlendirir misiniz?
Bildiğiniz gibi 2016 yılında OHAL ilanından sonra bir İnfaz Hakimliği kararı verilmişti. OHAL süresi boyunca İmralı’da Sayın Öcalan ve diğer üç müvekkilimiz ile ilgili ne avukat ne aile ne de dış ilişki anlamında iletişim yasağı mutlak şekilde uygulanmıştı 2018 yılına kadar. 2018’de OHAL kalktıktan sonra ise artık ortada bir KHK kalmamışken -ki uygulandıkları süreçte de hukuka aykırı- sonlandırılmıştı ve 2018’den bu yana da yeni bir tarz diyebileceğimiz, disiplin cezaları dediğimiz bir usule giriş yaptık. Cezaevi idaresi disiplin cezası veriyor, bu disiplin cezası İnfaz Hakimliği’ne gidiyor. Bizlerin görüş başvurusuna İnfaz Hakimliği disiplin cezası gerekçesiyle birer aylık, üç aylık, en son vermiş olduğu altı aylık süreli yasaklama kararları veriyor. Bu yasaklama kararlarının ana gerekçesi olan disiplin cezaları dosyalarında maalesef ki biz avukatları, devre dışı bırakılıyoruz. Dosyalar bizden gizleniyor, dosya örnekleri talep ettiğimizde İnfaz Hakimliği hukuka aykırı şekilde avukatlara fotokopi verilmemesi üzerine kararlar veriyor ve zaten biz görüş başvuruları yaptığımız esnada bize bilgi verilmediği için eski karar üzerinden yürütüldüğü için, yeni bir disiplin cezası verilene kadar, biz yeni öğrenmiş oluyoruz. Disiplin cezaları ile görüş başvurularımız son iki yıldır bu şekilde engelleniyor.
CPT, engelleme gerekçelerine dair şüphe duyuyor
Açlık grevleri sürecinde 2019 yılında, yani 8 yıl aradan sonra görüşme imkanı bulduk. Bu görüşmemizden kısa süre önce 17 Nisan’da bu disiplin cezalarından biri için İnfaz Hakimliğine yapmış olduğumuz itirazı Hakimlik değerlendirdi. İtirazımızı kabul etti ve avukat görüş yasağı sonlandırılmıştı. Bu karar üzerine biz avukatları, mayısta görüşme yapabilmiştik. Ağustos ayından sonra yine Eylül 2019’da avukatlar için yeni bir yasak kararı verildi ve o günden bugüne kadar yaklaşık bir yıldır avukatların ve ailelerin görüş başvurularına disiplin cezasının gerekçe yapıldığı, İnfaz Hakimliği kararları ile reddediliyor. En son verilen İnfaz Hakimliği kararı, altı aylık bir yasak kararını içeriyor. Bunun da hukuka aykırı olduğuna, bu şekilde karar verilemeyeceğine, mutlak tecridin sürdürüldüğüne dair itirazlarımızı yaptık. Bildiğiniz üzere en son Anayasa Mahkemesi’ne de başvurumuzu götürdük. Şu an için disiplin süreçleri maalesef ki süreklileşen bir uygulama halinde devam ediyor. Görüş başvurularımız bu şekilde engelleniyor. CPT raporunda buna dair vurgulayıcı olan husus ise, bu disiplin cezası gerekçelerinin yasal olduğuna dair şüphelerini dile getirmesidir. Görünürde aslında bir yasal gerekçe var ama bu yasal gerekçenin hem hukuki anlamda yasal uygulaması bu şekilde değil, kanun bu hükmü infaz uygulayıcılarına, hakimlere vermiyor hem de bu hakkın özü itibariyle İmralı’daki mevcut koşullar içerisinde bu kadar uzun süreli ve bu kadar üst üste verilmesi artık bir hukuksal gerekçe değil, bir kılıf uydurmanın göstergesi olarak uygulanageldiği CPT raporlarında teyit edilmiş oluyor.