Serhat Eren
Canlıların üç temel ihtiyacı olduğu söylenir. Beslenme, çoğalma ve özsavunma… Bu üç temel ihtiyacın tüm canlılarda olduğu görülür. Tüm canlılar bu ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamaya devam ederler. Bu şekilde aslında fiziki yaşamları devam eder.
Temel ihtiyaçların salt fiziki yaşamı devam ettirdiğine dair var olan algı ve bakış açısı son derece yanlıştır. Burada önemli olan öz savunma olgusu ve ona dair bakış açımızdır. Özünü savunmak, gerçeğini savunma, aslını savunmak olarak görülüyor mu?. Gerçekte beslenme ve çoğalmanın da bir öz savunma olduğunu görülüyor. Yani tek temel ihtiyacımız öz savunmadır. Diğer her iki ihtiyacın aksatılması halinde bir varlık sorunu ile karşılaşılmayabilir fakat öz savunmanın bir an aksatılması varlığın imhasına yol açar.
Öz savunma şöyle tanımlanabilir: her türlü varlığın kendi olarak kalması, başkalaşmaya karşı direnmesi, özünü yitirmemesidir. Aynı zamanda bu, yaşamın bir bütün olarak öz savunmadan ibaret olduğu anlamına gelmektedir. Yedisindeki kişiliğin yetmişinde yaşanması, yaşam boyunca verilen öz savunmadan kaynaklıdır. Varlığk devam ettirilmişse öz savunma sayesindedir. Öz savunmaya dair böylece bir diğer tanımlama da “varlığını devam ettirme hali” olarak belirtilebilir. Bir varlığın var olması için aynı zamanda başkası olmaması gerekir. Başkası olmuş bir varlık yoktur, çünkü o artık başkasıdır. Beslenmek ve çoğalmak ilk varlığını getiremeyeceğine göre en temel ihtiyaçlar değildir. Tek temel ihtiyaç vardır, o da öz savunmadır. Diğer her iki ihtiyaç da öz savunma kapsamındadır. Özellikle insan açısından bu çok daha fazla geçerlidir.
Öz savunma aynı zamanda düşüncededir. İnsan bir aslan pençesine, bir yılan zehrine, bir kirpinin veya bir gülün dikenine sahip değildir. Diğer canlılara oranla varlığını koruma açısından daha zayıftır. Bir fare zayıf görünebilir ama her ay doğum yapabilme özelliğine sahiptir. Her doğumda da 5 ila 13 arasında yavru yapar. Bu şekilde varlığını sürdürebilme imkanına kavuşmuştur. İnsan ise bu gibi özelliklerden en az yararlanan canlıdır. Bu özelliklerden yoksun olması onun düşüncesinin gelişiminde rol oynamıştır, düşünce yoluyla kendini savunabilmeyi sağlamıştır. Yırtıcı bir hayvana karşı yapabileceği fiziksel bir savunmanın düzeyi çok azdır. Bunun yerine taşı sivrilterek, mızrak kullanarak bu açığı giderir.
Çoğalmak da bir öz savunmadır. Fakat ilkel bir öz savunmadır. Tüm canlılar çoğalır. İnsan dışındaki diğer canlılara baktığımızda çoğalma düzeni müthiştir. Çevresinde türünün tehlikeye maruz kalması durumunda çoğalma artar veya azalır. Bu canlılar türünü devam ettirir. Kendilerini savunma durumundan çok türün devamlılığı önemlidir. Çoğalma bundan dolayı bireysel değildir, olamaz. Bulunduğu türün, ailenin devamlılığını sağlar. Ne yazık ki günümüz insanında bu böyle değildir. Çoğalma bir öz savunma durumu dışında her şeye dönüşmüştür, gündelik iş haline gelmiştir. Günümüz şartlarında, çoğalma bir öz savunmayı karşılayamamaktadır. Çünkü zihinsel anlamda insanlar yok edilirken türün devamlılığının bir anlamı kalmıyor. Zihni yok edilmiş bireyler çoğalır hale geliyor.
Toplumsal Öz savunma
İnsan tek başına yaşamını sürdüremez. Çünkü insan erken doğup geç büyüyor. Diğer canlılara göre insanın varlığını devam ettirebilmesi için yıllarca büyümesi gerekir. Hem fiziksel hem biyolojik hem de düşünsel anlamda olgunlaşması için uzun yıllara ihtiyaç duyar. Oysaki diğer canlılarda bu böyle değildir. En fazla bir ya da iki yıl, türüne ya da annesine ihtiyaç duyar. Bazı canlılarda bu çok daha kısadır, günleri alır. Kısa süre içerisinde tek başına yaşama devam edebilecek düzeye ulaşır.
İnsanda bu durum böyle değildir. Henüz gelişmeden, olgunlaşmadan doğar ve geç büyür. Dışarıdan yardım almaya ihtiyaç duyar. Diğer insanların onu korumasına, beslenmesine yardımcı olmaları gerekiyor. İnsanda birlikte kalma zorunluluğu olunca toplumsallık gelişir. Yaşamın devam edebilmesi için insan diğer bireylere ihtiyaç duyar. Bu bakımdan ilk ve en temel öz savunma boyutu toplumsallık olarak karşımıza çıkar.
İdeolojik Öz savunma
İdeolojisiz insan yoktur. İdeolojiden yoksunluk fikir ve inançtan yoksulluk demektir. İdeoloji düşünce değildir, yaşamda toplumun ve bireylerinin duruşudur. Benimsediği fikri yaşamaktır. Salt fikirle tanımalamak olmaz, salt fikrin olması durumu teoridir. Yaşamsal kılınan fikir ve ilkeler ideolojidir.
Öz savunmanın diğer bir boyutu ideolojiktir. Toplumun benimsediği ideolojiyi, fikri yaşamsal kılması sahip olduğu ideolojiyi savunmasıdır. Bu şekilde kendi inancını yaşam haline getirdiğinde onun devamlılığını sağlar. Örneğin, bir müslümanın temizliğe dikkat etmesi onun ideolojikliğini gösterir. Bu şekilde sahip olduğu İslam ideolojisini yaşatması, İslam’ın devamlılığını sağlar. Bu da ideolojisini savunmak anlamına gelir. Bu şekilde ideolojikleşerek savunmasını sağlar.
Kültürel Öz savunma
Kültür, bir toplumun maddi ve manevi yapısallığı ve anlam dünyasıdır. Yaşamına dair sahip olduğu her hafıza onun kültürünü yansıtır. Toplumun önceki yaşamda içselleştirdiği yaşam tarzı, düşünce tarzı kültürü oluşturur. Bu zihniyete dair yaşamındaki tüm yapısallık da kültürdür. Bugüne gelen toplumun hemen hemen her şeyi kültürelliğini yansıtır. Zihniyeti, edebiyatı, sanatı, gelenekleri vb. kültürü oluşturur. Kısacası tarihte yaşanılanın kalıcı hale gelmesi kültür oluyor. Kültürün yaşanması başlı başına bir öz savunmadır. Örneğin, bir dengbej şarkısı duyulduğunda Kürtler akla gelir. Kürtlerin Kürt olarak kalmasında büyük bir payı vardır. Özünü korumanın bir yolu olmuştur. Şunu söyleyebiliriz: dengbejlik bir öz savunmadır.
Kültürü ile kendi benliğini sürdürmesi özündeki ısrarı gösterir. Bu da öz savunmanın en yalın tanımıdır. Kültür bu anlamda öz savunma açısından çok önemli bir boyuttur.
Politik Öz savunma
Politika ya da diğer adıyla siyaset toplumun kendini yürütmesine denir. Çokça çarpıtılan bir alan olduğu için politikaya bakış açısında yanılgılar çıkabiliyor. Toplum kendi gücüyle kendi bireyleri tarafından sistemli bir şekilde yürütebiliyorsa siyaset yapabiliyor demektir. Bu şekilde sorunlarını kendi başına çözebiliyorsa politik bir toplum olduğu söylenebilir.
Toplum, yaşamını sürdürebilecek çalışmaları bulur. Yaşamı önünde engel oluşturan sorunları tespit eder ve bu sorunları çözmeye çalışır. Toplum bunları örgütlü bir halde yapabiliyorsa siyaset yapıyor demektir. Başkaları tarafından gerçek sorunların tespiti mümkün değildir. Çünkü başkası gerçek sorunlarla yüz yüze kalmadığı için gerçek sorunun ne olduğunu bilemez. Kendi çıkarını gözetir veya bakış açısına göre değerlendirir.
Toplum ve bireyler bu çalışmalarda birebir yer alıyorsa bu politiklik işliyor demektir. Bu şekilde toplum bir iktidara, bir devlete ihtiyaç duymadan kendi işini, ihtiyacını karşılayabilir. Zaten insanlığın ömrünün yüzde 98’i bu şekilde geçmiştir. Yalnızca yüzde ikilik zaman dilimi içerisinde toplum üst sınıflar tarafından baskı altına alındıktan sonra toplumun kendi kendini yönetmesi ortadan kaldırılmıştır. Ortadan kaldırmaya karşı toplumun ısrarı bir öz savunmadır. Kendinde ısrarıdır.
Öz savunmanın bir başka boyutu olarak politika; toplumun bir nevi toplum olarak kalması anlamına geliyor. Bu da özün değişmemesidir. Toplumsallık özdür. İnsan toplumsallığı ile insan olmuştur. Bundaki ısrar da öz savunmadır.
Fiziksel Öz savunma
Öz savunmanın boyutları daha da arttırılabilir. Öz savunma deyince akla ilk gelen fiziksel öz savunma olmaktadır. Fiziksel öz savunma, varlığına tehdit oluşturan her şeye karşı şiddet kullanarak yaşama tutunma ısrarıdır. Bu, varlığına en büyük tehditin geldiği an olduğu için en son ve şiddet içeriklidir. Doğrudan imhasına dönük bir saldırıya karşı şiddeti kullanarak kendi varlığında ısrar eder.
Fakat bu öz savunma başkaları tarafından yapılamaz. Bu kendi elinde güç bulundurma durumudur. Başkası tarafından bu savunma karşılanması durumunda aynı güç tarafından tehdit edilme olasılığı çok yüksektir. Bundan dolayı bu hiçbir şekilde başkaları tarafından yapılmaz. Bunu doğrudan toplum ve bireyleri üstlenir.
Toplumdaki bireyler bunu görevleri olarak görür ve hayata geçirir. Bu savunmayı toplumun, aşiretin, ailenin üyeleri üstlenir. Aynı zamanda toplum içerisinde yer alır. Topluma gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı refleks durumu ortaya çıkmalıdır. Bu şekilde olursa bir toplumun öz savunması vardır denebilir.
Neolitik dönemde kabile, aşiret üyeleri yaşamlarına devam ederken aynı zamanda toplumun güvenliğinden de sorumlu kişilerdir. Kabilelere veya aşiretlere gelebilecek saldırılara başka yerden cevap verilemez. Toplum içerisinde olmak zorundadır. Toplum dışında toplumun savunulması mümkün değildir. Toplumun bireyleri olduğu takdirde toplum savunması olur. Topluma ait olmayanlar toplum için her zaman tehdittirler.
Örneğin polisler topluma değil devlete aittirler. Devletin polisi olarak da anılırlar. Polis iç güvenliği sağlamaz. Halka karşı devleti korur. Toplumsal olaylara müdahalede bulunur. Polisler bunun için güvenlik kaynaklarımız olamaz. Tersi olarak bir mahallenin üyeleri tarafından tutulan nöbetler tam da öz savunmaya tekabül eder. Mahallenin kendi üyeleri kendi mahallelerini savunurlar. Başka bir mahalledekiler de başka mahalleyi savunmazlar. Bu görevi ne devlete ne de başkalarına bırakamaz. Ordu da aynı şekildedir. Ordu devletin sınırlarını korur. Yani devletin ordusudur. Halkın değildir. Devlet de beş bin yıldır toplumu baskı altına alarak, toplumun malını çalıp üst ve belli bir sayıda kişilerin çıkarını gözetir. Bundan dolayı ne ordular ne de polisler öz savunma değildir. Toplumun kendi bireyleri bu işi yapar.
Gördüğümüz üzere öz savunma yaşamımızın her anında ve yerinde vardır. Bakış açısında yetersizlik olduğundan kaynaklı hep başkaları tarafından korunmayı beklemek doğru değildir. Başkaları tarafından korunmak aynı güç tarafından baskı altına alınmayı da getirebilir. Bunun bir garantisi yoktur. Kendimiz bu görevi üstlenerek yerine getirebiliriz. Aksine varlığımız, güvenliğimiz ve özümüz hiçbir zaman garanti altına alınmayacaktır. Söz konusu biz Kürtler olunca çok daha fazla geçerlidir. İmha ve inkara maruz kalmış bir halk olarak bu görev öncelikli olarak bize düşer. Bu görev yalnızca gerillanın değildir. Gerilla Kürt halkının özgürlük mücadelesinde öncü konumundadır. Yani mücadelenin ve öz savunmanın öncülüğünü yapar, rehber olur. Fakat kelime anlamı olarak bile öz savunma bireyden başladığı için her kişi için hak ve görev olmaktadır. Gerilla, halkının mücadelesi için birleşmiş fedai topluluğudur. Öz savunma devredilemez bir hak ve görev olduğu için her bireyden başlar ve kişi kendisi bunu gerçekleştirmezse başkasının yapacağı, o kişi için öz savunma olarak değerlendirilemez.
Gündelik yaşamda refleks geliştirecek güç gerilla değil, toplumun bireylerinin geliştirdiği öz savunmadır. Varlığını garantiye alacak olan yine bu güçtür.