Özgürlüğü anlamak evreni anlamaktır

0
803

Kadına içerilen kölelik, diğer köleliklere oranla çok daha derindir. Bu bağlamda özgürleşme savaşımına başlangıç adımı atan kadın her şeyden önce bunun kesinlikle kolay olmayacağını ve uzun soluklu bir mücadele olduğunu bilerek bu savaşıma girişmelidir. Geleneksel-düzen içi yaşam ölçülerinin kadında yarattığı tahribatların tanınması bu geleneksel bağlara tepkiyi yaracaktır.

Geleneksel sistemle bağlarımızı tanımadan onları aşmamız mümkün değildir. Özgürleşme savaşımını yürütürken öncelikle yapmamız gereken geleneksel bağlarımızı tanımakla işe başlamaktır. Kadın için beden, ruh ve düşünce özgürlüğü, ekmek-su kadar gereklidir. Kadın bedeni sistem tarafından mülkiyet konusu durumuna getirilmiştir. Kadın bedeni kendisini mülk konusu olmaktan kurtaramadığı gibi kendisi de kendini birilerinin mülkü olarak görmeye alışagelmiştir. Birilerinin kendisine sahip çıkması, birilerine ait olma, kendini birileriyle ifadelendirme kadın zihniyetinin derinliklerine işlemiştir. Baba-abi-koca şeklinde ifade bulan egemenlik üçgeninden kendini kurtaramamış, bedeninden utanmaya ve bedenini pazarlamaya alıştırılmıştır. Kadına oturuşundan, kalkışına, gülüşüne, konuşmasına hatta mimiklerine kadar kendini sunması öğretilmiştir. Erkek tarafından kabul gören kadının, kendini güzel olarak görmesi ve kendine daha fazla güvenmeye başlaması bu klasik ölçünün sonucudur. Bir birey, mülkiyet ve para konusu olmuşsa o kişilik köleleştirilmiştir. İşte kadın bedeni feodal gelenekte başlık parasıyla alınıp satılırken, kapitalizmle Önderliğimizin de belirttiği gibi paradan daha ince bir para durumuna getirilmiş, metaların kraliçesi yapılmıştır. Kapitalist sistem, yöntemlerini o kadar inceltmiştir ki kadını en çok düşüren, pazarlayan bir et parçası olarak gören pornografiyi bile cinsel özgürlük adı altında kadına kabul ettirmiştir. Ataerkil devletçi sistemin gelişmesiyle birlikte kadın kendi bedenini pazarlamaya, ruhunu satmaya, düşünceden kopmaya başlamıştır. Özgürleşmek isteyen kadının kendisiyle güçlü bir kişilik savaşımı yürütmesi gerekmektedir. Kadın için özgürleşmek, yaşamın basit bir nesnesi olmaktan çıkarak, düşünen, konuşan, etkileyen aktivite kazanan yaşam içerisinde özgür iradesiyle kararlarıyla temel bir yaşam öğesi olarak katılan olmak demektir. Tabi ki böyle bir kadın kişiliğinin ortaya çıkması kolay olmayacaktır. Erkek egemenlikli sistemin etkilerini üzerinden atması için sadece istemesi yetmez. Bunun için kadının sürekli olarak kendiyle, kölelik ve egemenlik içeren her yaklaşımla kıran kırana bir mücadele yürütmesi gerekmektedir. Kadının duygularına yeniden biçim kazandırmaktan tutalım, davranışlarının bile en küçük ayrıntısına kadar sorgulanmaya ve değişmeye ihtiyacı vardır. Kölelik içerilen kadın gerçeği özgürlükten kopuktur ve özgürlük ahlakıyla yaşamaktan ziyade geleneksel ölçülerle yaşar. Kadının bedenini, ruhunu ve düşüncelerini bağımsızlaştırmasının yolu birilerine bağlanmaktan ziyade özgürlük ilkelerine bağlanmaktan geçer. Özgürlük ilkelerine bağlanan, yaşamına bu ilkeler doğrultusunda biçim veren, davranışlarına ölçü kazandıran kadın özgürleşecektir.

Özgürlüğün ilkeleri şeklinde açımlamaya çalıştığımız bu konular çoğaltılabilir. Çünkü özgürlüğün evren kadar büyük bir gerçekleşme sahası vardır. Bu ilkelere dayanarak her kadın arkadaş kendine yaşamsallaştırabileceği özgürlük ilkeleri belirleyebilir. Önemli olan bu özgürlük ilkelerinin kadında, kadının davranışlarında, üslubunda, düşüncesinde, yönteminde ve bir bütün yaşamında anlam bulabilmesidir. Kadının bağlanacağı gerçeklik özgürlük ilkeleridir. Bunun dışında bağlanmak ve kendine bağlamak özgürlüğe ihanettir. Yaşam içerisinde her şeyin özgürlükle bağlantısı kurulmalıdır. “Kurduğum ilişkiler, yürüttüğüm tartışmalar, ilgilerim, beğenilerim özgürlük ilkeleri karşısında neyi ifade ediyor?” sorusu her kadın arkadaşın kendine günlük olarak sorması gereken sorudur. Özgürleşmek isteyen kadın özgürlükle arasına hiçbir şeyin girmesine izin vermemeli, özgürlüğün gelişiminde kendinden ve etrafındakilerden kaynaklı hangi gerilik ve çirkinlik varsa mücadele etmelidir.

Bu anlamda bizim yapmamız gereken hakikatin peşine düşmek ve ne pahasına olursa olsun hakikati yaşama ısrar ve cesaretini göstermektir. Yakılmayı, yanmayı, kuyulara atılmayı ya da her hangi bir bedel vermeyi göze alarak hakikatin peşine düşmeliyiz. Hakikat arayışçılarının bizlere bıraktığı miras, onların izinden yürüme gücünü de vermektedir. Yaşadığımız dünyada, yaşadığımız zamanda haksızlık, özgürlükten uzaklık, adaletsizlik, sevgisizlik vardır. İnsanların vicdanlarının kurutulması vardır. Ve bütün bunlar hakikat arayışını kendi tekillerimizde de derinleştirmek için yeterli gerekçelerdir. Özgürlük hareketinde yer alma ve mücadele yürütme yanında bu arayışı derinleştirmek güncel olarak yaşamın kazanılması demektir.

Kadın duyarlılığı bu mevcut dünya-yaşam tablosunu görmektedir. Görmek, bu tabloyu değiştirecek gücü de gerektirmektedir. Aksi takdirde kapitalist modernitenin liberal politikaları içinde erimek kaçınılmaz olmaktadır. Bu duyarlılığımıza karşılık güç, ideolojik temel, anlam oluşturmazsak ve yeninin, özgür yaşamın, doğru yaşamın algısını zihniyetimizde somutlaştıramazsak, fark ettiğimiz gerçekler yaşam düşmanlarından, modernitenin ideolojik hegemonlarından önce bizleri yokedecektir. Çünkü gerçek oluştuğu anda, bir enerji oluşmaktadır. Ve oluşan enerji, oluştuğu amaç için kullanılmadığında karşıt bir anlama dönüşecektir. Yapılan bir ilacın derman olduğu kadar zehir olabileceği gerçeği henüz aşılmamıştır. İdeolojik hegemonyanın temelinde yer alan cinsiyetçilik bugün tüm algılara yerleşmiştir. Bizi en az soluduğumuz hava kadar çevrelemiş olduğundan her yerde cinsiyetçiliğin yansımalarını görmekteyiz. Buna karşı radikal bir duruş, Önderlik felsefesinde bir mücadele göstermek, özgür ve anlamlı yaşamak için şarttır.

Abdullah ÖCALAN

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz