KEMAL SÖBE
Ulus devlet ve kapitalizm toplumsal sorunların çözüldüğü bir demokratik ortam değildir tam tersi toplumsal sorunların alabildiğine biriktiği bir çöplük gibidir. Katı ulus devlet ve kapitalizm küçük bir iktidar kesimi dışında esasen toplumun aleyhine gelişen bir sistem olmuştur. Dünyada gelinen süreçte ulus devletler içerisinde en katı ve toplum karşıtı olan Türkiye’deki 101 yıllık Türk ulus devlet rejimidir. Kürt sorunu aslında çözümü çok da zor olmayan bir sorundur ancak çözümün çok zor olması Türk ulus devletinin sahip olduğu inkârcı ve soykırımcı zihniyetten kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’da 1923’te çizilen sınırlar bölgedeki ulus devletler doğrudan İngiliz Fransız emperyalizminin mimarlığında ve kontrolü altında kurulmuşlardır. Kürdistan’da ve Ortadoğu’da yüzlerce hatta binlerce yıl halkların sorunsuz bir şekilde içe yaşamaları halklar arasında aslında bir sorunun hiçbir zaman olmayacağını göstermiştir. Halklar doğal yaşam atmosferi içerisinde kaldıkları sürece birbirleriyle düşmanlaşmazlar. Iktidar güçleri ulus devlet maskesi ile çeşitli argümanları devreye koyarak milliyetçiliği kışkırtarak toplumları karşı karşıya getirirler düşmanlaştırırlar. Devletler değişime dönüşüme kapalı aygıtlar olurlar kendi yapıları ve oluşumları gereği. Dolayısıyla ulus devletlerin etkisini derinliğine yaşayan toplumlarda da demokratik değişime dönüşüm oldukça zor olur.
Kürtlerde demokratik değişim dönüşümün çok da zor olmaması iktidar ve devlet aygıtına fazla bulaşmadıklarından kaynaklanmaktadır. Önderliğin PKK’nin gelişimi ile birlikte Kürtler büyük bir değişime dönüşüm yaşadılar. PKK’nin ve Önder Apo’nun Kürtlerin hayatına demokratik devrimci bir müdahalede bulunması bölgedeki ulus devletler tarafından Kürtlere dayatılan inkara ve bu koşullarda ortaya çıkan geriliklere yönelik gerçekleşti. Kürtler başta Türk ulus devleti ve diğer Arap ve Fars ulus devletlerinin saldırısına ve inkar siyasetine karşı savunmasız ve yaşayamaz duruma geldikleri için PKK devlet saldırılarına durdurma ve yok etme hareketi olarak gelişti. Kürtlerin tarihsel olarak yüzlerce binlerce yılda devletler iktidarlar tarafından kendilerine bulaştırılan her türlü olumsuzluk PKK’nin hedefi olmuştur. PKK bir taraftan devlet ve iktidar güçlerine karşı mücadele yürütürken diğer taraftan da Kürt halkının devletlerin etkisinde kalarak yaşadıkları iktidar ve egemenlikçi kirlenmeye karşı bir mücadele yürüttü. Bundan dolayı Önder Apo biz gücümüzün yüzde seksenini içimizdeki geriliklere karşı harcıyoruz yüzde yirmisini sadece düşmana karşı harcıyoruz dedi. Demek ki ulus devlet, kapitalizm ve iktidar koşullarında halkların kurtuluşu ve özgürlüğü için ihtiyaç duydukları en önemli şey ideolojide ve eğitimde başarılı olmadır. Bir toplum ideoloji ve eğitimde başarılı olursa kendi kendine önderlik yapabilecek düzeye gelir işte bu da demokratik toplumun kuruluşu anlamına gelir.
Önder Apo elli yıllık kesintisiz mücadele ile daha çok da ideolojik eğitime önem ve ağırlık vererek Kürt halkını başarılı bir şekilde özgürlüğün eşiğine getirmiştir. Inkarcı rejim ideolojik olarak PKK’nin yürütmüş olduğu demokratik devrimci ulusal mücadele karşısında iflas etmiştir. Bu ideolojik ve siyasi iflasa rağmen hala PKK karşısında başarılı olduğu propagandasını yapıyorlar yani sanki elli yılda başarılı olan PKK ve Kürtler değil de inkârcı rejimin kendisiymiş gibi bir hava yaratılıyor. 1984’te büyük 15 Ağustos atılımından birkaç gün sonra yirmi dört saatte bitiririz dediler, aradan kırk yılı aşkın bir zaman geçti bitireceğiz diyenler tümden bir bitişi yaşadılar ve adeta Kürtlerin PKK öncülüğünde gelişmesi karşısında şok oldular. Bugün Önder Apo ve PKK birçok bakımdan büyük bir gelişmeyi yaşıyor ve bu gelişme ile beraber demokratik çözümü hem Türkiye hem de Orta Doğu’daki ulus devletlere dayatıyor toplumların özgürlüğü doğrultusunda Önderlik ve PKK hem Türkiye’de hem de Orta Doğu’da devlet iktidarlarına ağır bir darbe vurmuştur devlet güçlerinin toplumlar üzerindeki egemenliğinde büyük ölçüde bir kırılma gerçekleştirmiştir. Demokratik toplum paradigması çerçevesinde Önder Apo’nun yaptığı çağrılara PKK ve gerilla güçleri harfiyen uyum sağlamıştır ve bu sürecin gereklerini yerine getirmiştir.
PKK ve Önderlik 1993’ten günümüze kadar Kürt sorununun şiddet ve silah ile değil siyaset ile demokratik zeminde çözümün arayış içerisinde olmuştur. Ancak inkârcı Türk ulus devleti Kürt halkını ulus olarak kabul etme niyetinde olmadığı için sürekli Kürtlerin öncülüğünde yürütülen ulusal mücadeleyi güvenlik sorunu ve terör olarak görmüştür. Orta Doğu’da başta Avrupa emperyalist güçleri ve dünyanın devletçi güçleri Kürt sorununun inkârı konusunda Türk devleti ile var olan ekonomik ve siyasi çıkarları karşılığında Kürtlerin yüz yıldır soykırımdan geçirilmelerine ve katledilmelerine hep destek verdiler ve seyrettiler. Ekonomik ve siyasi çıkarları hedefleyen emperyalist devletler Türkiye ile var olan mevcut ekonomik ve siyasi ilişkilerinden dolayı Kürtlerin inkar edilmelerine hep seyirci kaldılar destek verdiler işte bu çıkarcı ve menfaatçi siyaset Kürt sorununun çözümünü zorlaştırdı. Filistin’de yaşayan bir buçuk milyon Arap halkına ilgi duyan dünya 50/60 milyon Kürt halkının ulus olarak kabul edilmelerine hep soğuk yaklaştılar kendilerine solcu diyenler bile sözde enternasyonal olup Kürtlerin yaşayıp yaşamadıklarını bile düşünmediler. Oysaki özlü enternasyonal olma PKK öncülüğünde Kurdistan’da ve Orta Doğu’da oluşuyor. Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu demokratik devrimci çözüme kavuşturacağı ve yüz yıllık emperyalist güdümlü statükoyu yok edeceği için, bölge statükocu güçleri ve emperyalist egemenlikçi global güçler, PKK’nin öncülüğünde halkların demokratik devrimci komünal yaşam paradigmasının yaşamsal hale gelmesini kabul etmezler.
Kaos atmosferinin biraz azaldığı ama kendi kontrolleri altında olan bir Orta Doğu İsrail’in güvenliğini sağlama temelinde ve İsrail’i bölge üzerinde hakim hale getirme hedefleniyor. Kürt halkının, Önder Apo’nun devletsiz doğal komünal yaşam paradigması Orta Doğu halklarının da, dünya insanlığında ihtiyaç duyduğu yeni yaşam ruhudur. Devletçi iktidarcı rejimler yıllar geçsede ulus devlet maskesini yenileyerek halklar üzerinde egemenlik kurmaya devam ederler. Devletin varlığı halkların esareti demektir. Önder Apo ve PKK bu gerçekliği bildiği için halklara kurtuluşun kendi kendilerini yönetmeyi öğrenmelerinden geçtiğini halklara öğretiyor. Önder Apo ve PKK iktidar olmak için değil devlet dışı, halklara demokratik komünal yaşamı öğretmek ve yaşamsal kılmak için mücadele ediyor. TC devletinin hantal ve değişime kapalı faşizan yapısı böyle devam etmesi durumunda Türkiye halkına da zarar verecektir. Kürt halkı için bundan daha kötüsü olmaz. Ulusal varlığı inkâr edilmekle kalmayıp, katliama uğrayan ve Kürtçe müzik dinledikleri için saldırıya uğrayan bir halk için daha kötüsü ne olabilir? Türk ulus devleti demokratik değişime direnirde Kürt sorununun çözümünü ve demokratik değişimi kabul etmezse sonu Osmanlı gibi olabilir. Artık dört tarafıda uçurum haline gelmiş bir devlet gerçekliği var. TC’nin demokratik olmaktan ve Kürt sorununu çözmekten ve Kürt halkını asli kurucu unsur olarak kabul etmekten başka çaresi bulunmamaktadır. Kürt halkı alternatifsiz değildir ama TC’nin Kürt halkı ile birlikte demokratik bir zeminde hareket etmekten başka çaresi bulunmamaktadır.