Tekoşin TOPRAK
Öz savunma bilinci olmayan ya da zayıf kılınan, enerji taşıyan her maddede olup kendisi olmaktan çıkan, duyguların ruhu, beyni, kültürü, yaşam kaynağı kısacası kendiliğinden çıkan başkalaşmayı temsil eden bir zihniyet yapılanmasını temsil eder. Öz savunmasızlık eşittir öz güvensizliktir. Kendi özünü, kökenini,
geleceğini başkasına teslim eden bir topluluk,yarattığı tüm değerlerden vazgeçer. Bu da günümüzde yaşanıldığı gibi gönüllü kölelerin devreye girmesi olur. Zaten sistem insanları öz savunmadan uzak kılarak seçeneksiz bırakmış, böylece insanlar yalnızca sistemin dayattığı yaşamı yaşamak zorunda kalmışlardır. Öz savunmasız toplumlar sermaye ve iktidar tekellerince teslim alınmış ve büyük bir sömürüye maruz bırakılmışlardır. İnsanlar bu yüzden refleksiz kalmış, kendisine yönelen hiçbir saldırıya gerekli cevabı verememişlerdir. Sistem bu durumu kullanarak toplumu sürü haline getirip istediği her şeyi yaptırabilmiştir. Toplumun kaybettiği değerleri yeniden kazanmasının tek yolu vardır; o da öz savunma direnişlerini büyütmektir. Toplumun binlerce yıl yüz yüze kaldığı soykırıma karşı toplumsal-kültürel direniş ve öz savunma dışında toplumun kendini koruyabilmesinin başka yolunun olmadığı tarihsel gerçeklikle kanıtlanmıştır.
Esas olarak öz savunma kişilerin, toplumların veya halkların savunmalarını kendilerinin yapması, bu işi başkalarına devretmemesidir. Öz savunma, toplumsal olarak demokratik bir zihniyete ve sisteme kavuşmanın en temel araçlarından biridir. Bir sivil toplum örgütü olarak anlaşılmamalıdır. Bu temelde öz savunma birçok yönüyle kendisini, kamu vicdanı ve ahlakına dayandırırken, birçok yönüyle de özgün örgütlülük gerektirir. Savaş süreçlerinde olduğu kadar barış süreçlerinde de halkın öz değerlerini koruma amaçlı olarak varlığını sürdürür. Rêber Apo, bu gerçekliği Bir Halkı Savunmak adlı savunmasında şu şekilde dile getirerek, yeni dönemde halk iradesine ve öz gücüne dayalı bir mücadelenin demokrasinin temeli olduğuna vurgu yapmaktadır. “Olağanüstü durumların dışında normal koşullarda halkların öz savunma sorunu da göz ardı edilemez. Kriz koşullarında genel güvenlik dışında öz güvenlik daha çok önem kazanır. Devletin klasik güvenlik ölçütleri birçok yönüyle halkın güvenlik ihtiyacına cevap veremez. Devlet iktidarının oligarşik ve diktacı güçlerin eline geçmesi, sınırlı hukuk güvencesini de ortadan kaldırır. Devlet adeta parsellenir. Bir ucu devletçi odaklara bağlı çok sayıda mafya ve çete türer. Halkın üzerinde tam bir terör estirirler. Suçlarda patlama yaşanır. Hak aramada hukuki yollar yerine taşeron güçler tutulur. Hukuk adeta metalaşır. Devletin güvenlik güçlerinin kendileri güvenlik sorunu haline gelir. Kriz süreçlerindeki birçok ülkede günümüzde yaşanan bu tür güvenlik sorunları karşısında öz savunma kaçınılmaz bir gereksinim haline gelir. Öz savunma güçlerinin kurulması gerekir.”
Toplumların kendini korumaktan yoksun olmasındaki temel faktörlerden bir tanesi de zihinsel faktörlerdir. İdeolojiler kullanılarak birçok kesim yavaş yavaş egemenlik altına alınmış ve iradeleri teslim alınmıştır. İnsanların doğal toplum özelliklerinden kopması da temel faktörlerden birisi olarak ele alınabilir. Ana tanrıçaların yarattığı toplumdan uzaklaşan insanlar, o toplumun nefesini ve kalp atışlarını hissetmeyen, kolektif yaşamdan kopan insanlar devletin çirkin yüzünü görmekte zorlanırlar. Gerçek yüzünü gizleyen egemen zihniyet bin bir türlü hile ve oyunla toplumu kendi tarafına çekmeye çalışır. Böylece toplumları özünden ve güzelliğinden koparır. Bunu gerçekleştiren erkek egemen zihniyet bir anlamda doğal toplumun ve kadın eksenli yaşamın katilidir. Tahakkümcü güçle kolektivizmin, doğal toplumun, güzel olanın, iyi ve doğru olanın katilidir. Aslında tüm bu yaşananlar ulus devletin, kapitalist sistemin projeleridir. Bu yolla topluma ait ne kadar değer varsa çok rahat yok edilebilinecektir. İşte egemen sistemin bin yıllardır geliştirdiği bu saldırılara karşı toplumun kendini koruması olmazsa olmaz kabilindendir.
Bizim öz savunma kavramın bu kadar öne çıkartmamızın sebepleri de bunlardır. Toplumlar ve halklara binlerce yıldır, egemen güçlerin boyunduruğu altında ve savunmasız. Bu durum her şekilde yorumlanabilir. Örneğin öz savunmasız toplumu ölü toplum, ahlak ve politikadan yoksun toplum olarak da ele alabiliriz. Bu konuda birçok kişinin belirlemeleri vardır. Önderliğimiz de bu konuya ilişkin birçok değerlendirme yapmış, öz savunmanın bir halk için ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu binlerce defa vurgulamıştır. Önderliğimizin de belirttiği gibi; “öz savunma, ahlak ve politika toplumun güvenlik politikasıdır.” Bu yüzden devlet saldırmakta, yok etmeye çalışmaktadır. Onları varlıksız kılmak istemektedir, oysaki bu insanlar tüm saldırılara karşı kendilerini korumayı bilmelidirler. Ellerinde savaşabilmek için hiçbir şey olmasa da, bu güçler kendilerine direnişi esas almaktadır. Direniş en büyük öz savunma refleksidir. Önderlik; “öz savunmasız bir toplum ahlaki ve politik vasfını ve anlamını kaybeder. Unutmamak gerekir ki, tarihsel toplumlar uzun süredir sınıflı ve iktidarlı olup daha uzun süre bu özelliklerini korumak isteyen güçler olacaktır. Bu güçler varlıklarını korumak için tüm güçleri ile direneceklerdir.”
Toplumda öz savunma bilincinin oturabilmesi için öncelikle o toplumun devletle olan tüm ilişkileri zayıflatılmalıdır. Toplumla öz savunma ilişkisinin en iyi şekilde geliştirmek gerekir. Devletle olan ilişkiler sürekli bir zorunluluk ve şartlara dayanmaktadır. Oysaki şunu unutmamak gerekir gerçek öz savunma şartsızdır, şartlarla hiçbir alakası bulunmamaktadır. Bir kere öz savunmanın hiçbir askeri güç ile bağı yoktur. Öz savunma askeri güçten ibaret değildir, eğer bu şekilde görürsek, işimizi kadere bırakma gibi bir şey olur. Bu da eşittir devlettir. Devlet tanrıdır, tanrı da erkek egemen zihniyettir. Erkek zihniyeti dediğimizde toplumun edindiği zihniyetten bahsediyoruz.
Öz savunmanın ilk savaş alanı egemen ideolojilerin kendilerini yerleştirdikleri zihniyet alanlarıdır. Bu yüzden toplumlar öncelikli olarak kendilerini zihinsel olarak dönüştürebilmelidirler. Öz savunma ve toplum ilişkisinin bu şekilde birbiriyle bağlantılı olduğunu belirtebiliriz. Nasıl ki hava, su, toprak yaşam kaynağı ise öz savunmadan onları bir arada tutup farklılıklar temelinde yaşam sanatını zenginleştiren güçlendiren ahlaki-politikanın üremesi ve ilerlemesiyle gerçekleşir.
Öz savunma mekanizması birlik mekanizmasıdır, kolektiftir. Kolektivizmin olmadığı yerde mutlak ve mutlak devlet zihniyeti ve dayatması vardır kopuk değildir. Karar gücü, öz savunma gücüyle pekişmeden kolay kolay yürütülmez. Önderliğin belirttiği gibi öz savunma sadece dıştan tehlikelere karşı oluşmaz. Toplumun iç yapılarında çelişki ve gerginlik her zaman mümkündür. Aslında öz savunma için ahlaksal bir refleks diyebiliriz. Bu yüzden de çirkin olanı, topluma ve insana ait olmayanı reddeder. Tüm bu sebeplerden toplum ve öz savunma ilişkisi bir uyum içinde özgürlük dansını tamamlar ve yeni bir dansa hazırlanır. Nasıl ki gökyüzünde bulutların birleşmesiyle şimşeğin çakması, karanlığın aydınlanması bir ateşin gücüne dayanıyorsa, kendisine güvenen, kendisinden emin bir ses ile de insan kendi aydınlığını yaratır.
Mevcut insan doğası, toplum gerçekliğiyle öz savunma sistemi tek başına toplum olmayacağı gibi, araçsız da toplumsallaşma sağlayamaz. Bu tanımda önem taşıyan araçla iş yapma bunu bilince hemcinsleriyle ortaklaşan bir amaç ile gerçekleştirmesidir. Öz savunma kavramların özünü doldurup konumlaştırmadır. İnsanı besleyen temel kavramlar vardır. Önderlik; “toplumsal beyne yönetim demek mümkündür.” demiştir. Yani birilerinin dışarıdan gelmesine gerek yoktur. Kendi özünden, toplumundan uzaklaşanlar gerçek anlamda yönetim olamazlar. Bir toplumun tek bir kişi tarafından yönetilmesi oldukça yanlış bir durumdur. Toplumun beyni gelişmeye hazırdır, bunun için eğitilmesi gerekir. Bu da toplumu eğitmekten geçer. Özgür bir toplumda yönetim asla bir yabancıya verilmez ve başkaları için çalışılmaz. Böyle olmazsa, toplumun bireyleri başkaları için çalışan birer işçiye dönüşür. Oysaki kendi kendisini yöneten bir toplum kendini besleyen, birbirini zenginleştiren, birbirinin ihtiyacını karşılayan halklar yönetimi devrede olur, her zaman ve kimse işsiz kalmaz, kimse kendisini yaşatamaz, yaşatmak isteyenler için öz savunma devreye girer, öz savunma doğal bir reflekstir. Ve aynı zamanda örgütlülüktür. Ahlak, bu mekanizmayı oluşturmada toplumun en büyük temelidir. Sadece askeri bir güç değildir. Evrende, doğada, bu çağlarda silahlı bir güç yoktur, işleyen yaşam mekanizmasıdır. Gül örneği var. Gül teorisi gerçekten öz savunmaya verilebilecek en güzel örneklerdendir. Doğada bu örneğe benzer binlerce örnek bulunmaktadır. Böylesi bir reflekse sahip olan toplum doğal olarak ahlaki ve politiktir. Toplum içinde kim olursa olsun bazı ilkeler herkes için bağlayıcı nitelik taşır. Kendisini bu ilkeler doğrultusunda örgütleyen toplumlar yenilmez, kendisini en etkili şekilde korumayı başarır. Bunun için de doğru örgütlenme tarzı geliştirilmelidir.
Doğru örgütlenmenin en temel ilkelerinden bir tanesi de disiplindir. Öz savunma çalışmalarını yürütenler, yürüttükleri bu çalışmaları büyük bir öz veri ve disiplin ile yaşamsallaştırmalıdırlar. Bilinçli disiplin ruhu ya da öz disiplin, kuralların yaşamın vazgeçilmez ilkeleri olduğunu bilerek, gönüllü dönüşerek, verileni alarak ölçülere gelmek demektir. Öz disiplin kişinin inandığı ve uğruna savaştığı davanın büyüklüğü karşısında an be an asker ve devrimci bir karaktere ulaşması ve eskinin alışkanlıklarından kurtularak topluma ciddi hizmetler verebilecek konuma gelmesini ifade eder. Bizde de öz disiplin esastır. Öz savunma olayında da disiplin bireyden başlar ve zincirleme tüm kesimleri kapsar. Bu noktada aynı bir makinenin dişlilerine benzetilebilir. Dişlinin biri çalışmazsa diğerlerinin çalışır durumda olması düşünülemez ya da çalışsa da bir yarar sağlamaz. Bu durum tüm diğer kesimler için de geçerlidir.
Bu temelde herkes öz savunma ve halkı bilinçlendirmek için, erkeği, genci, yaşlısı, kadını, toplumun tüm kesimleri örgütlenmeli ve çevresindeki herkesi de örgütleyebilmelidir. Öz savunma bilincini geliştirmek özgürlüğe bir adım daha atmak anlamına gelir. Bu yüzden kim olursa olsun, hangi yaşta olursa olsun en aktif şekilde kendisini korumanın ve özgürleştirmenin örgütlülüğünü oluşturmalıdır. Zaten özgürlüğün yaşı olmadığı gibi rengi ve cinsi de yoktur.
21. yüzyılda yaşıyoruz. Ortadoğu adeta ateş çemberi içinde ve kaynıyor. Bu ateş çemberi gitgide yayılmaktadır. Bu ateş çemberinden kurtulmanın tek yolu halkların, toplumların kendilerini savunmayı öğrenmesi ve uygulamasıdır. Başka hiçbir yol toplumları özgürleştiremez. Bir Halkı Savunma kitabında da Önderliğimiz şu belirlemeyi yapmaktadır: “başkalarını yargılamak isteyenler önce kendilerini yargılamayı bilmelidir. Başkalarını savunmak isteyenler önce kendilerini savunmayı bilmelidir. Başkalarını özgürleştirmek isteyenler önce kendirlerini özgürleştirmelidir.” Bu muhteşem analizi kendimizden başlayarak bilince çıkartmalıyız. Şunu da herkes iyi bilmelidir; öz savunma bilinci bilimseldir, bağımsızdır. Kimseden talimat beklemez. Talimatı felsefesinden, ideolojisinden alır.