Destan LASER
Zalim ve yalancı erkek egemen zihniyetinin ilk emri: ‘ Önce kadınları vurun’ olmuştur. Kadının hedeflenmesinin ana nedeni ise istedikleri gibi kadının köleleştirilmesidir. Erkek egemen zihniyetinin hakim olacağı bir dünya için önce kadının düşürülmesi amaçlanmaktadır. Neden kadın hedeflenmektedir?
Kadın tanrıça düzeyinde yaşamın oluşturucu gücüdür. Paylaşımcılığı, eşitliği, emeği ve üretimi ifade eder. Toprak ve doğa ile bütünleşen, hayat oluşturan asli güçtür. Bundan dolayı hep toprak ana ya da tabiat ana denir. Yani bir nevi yaşamın kök hücresidir. Hepimiz yani insanlık o ananın rahminden doğmadık mı?
Tanrıçanın kızları ve oğulları olarak dünyaya gelmedik mi? Kadın dilinde; yaşamın eşit, adil ve insani olduğunu doğal toplum zamanlarından biliyoruz. İktidarcı egemen düzenin kendini hakim kılması için önce kadına saldırması doğası gereğidir. Toplumu bir ağaca benzetirsek kökü var oldukça o ağaç yaşamaya devam edecektir. Ana-Tanrıça kadın var olduğu sürece özgür yaşamın var olacağı bilindiğinden bu köke saldırı gelişmektedir. Beş bin yıllık erkek egemen zihniyetinin her türlü saldırılarının cenderesi altında kalmıştır.
Büyük oranda köleleştirilsede kök hücre tümüyle teslim alınamamış, tanrıça kadından günümüze bir nebze olsun direniş kültürü kalmıştır. Mezopotamya topraklarında bu direniş mirasını sırtlayan ve kadın olarak amargiye ‘Ana ya dönüş’ yoluna girmeye çalışan mücadeleci kadınlar vardır. Kürt kadınları her yönüyle tanrıça kültüründen günümüze kalan kalıntıların sesidir. Hatta neredeyse son temsilcileridirler. Kendi diline, kültürüne ve toprağına olan bağlılık, Kürt kadınlarını direnişçi hale getirmiştir. Kürt kadınları bir yandan kültürlerini, dillerini yaşatmış diğer yandan zalimin zulmüne başkaldırmışlardır.
Leyla Kasımlar, Rindexanlar, Zarifeler, Beritanlar ve Zilanlar, zalim egemen zihniyetinin temsilcisi devletçi iktidarcı güçlerine karşı mücadele edip, topluma öncülük etmişlerdir. Bedenlerini işgalcilere siper etmişlerdir. Analar çocuklarının eline silah vermiş ve cenge göndermişlerdir. Kürt kadınları tanrıçaların izinde verdikleri mücadele ile tüm dünyaya ilham kaynağı haline gelmişlerdir. Dünyanın başına bela olan DAİŞ korku imparatorluğuna karşı savaşan YPJ’li kadın savaşçılar tarihe mal olmuşlardır. Kürt kadınları varlık ve kimlik mücadelesinde yeri geldiğinde bedenlerini ateşe vermiş, yeri geldiğinde bombalarını kendilerinde patlatmış, yeri geldiğinde ölüm oruçlarında bedenlerini eritmişlerdir. Kadınlar varlık, kimlik ve toprak mücadelesinde ön saflarda yer alarak özgürlük çizgisi haline gelmişlerdir. Bundan dolayı Kürt halkını imha ve tasfiye saldırılarında en fazla hedeflenen kadınlar olmaktadır. Zalim ve kurnaz egemen zihniyetin önce: ‘Kadını vurun’ desturu ile hareket eden T.C devleti de Kürt kadınlarına yönelmektedir.
Kürt halkına dönük fiziki soykırım ile sonuç alamayacağını anlayan T.C devleti farklı yol ve yöntemler ile Kürt kadınlarına saldırmaktadır. Özel savaş uygulamaları ile Kürdistan bölgesini onursuzlaştırmayı ve kendine ihanet eder hale getirmeyi hedeflemektedir. En fazla kadın üzerinden geliştirilen bu politikaların başında fuhuş, uyuşturucu, ajanlaştırma ve asimilasyon gelmektedir. Kadın ve gençlik toplumun hem öncü hem de dinamik güçleridir. Fuhuşa ve uyuşturucuya bulaştırılan insanlar bu kirli ve karanlık bataklığın içinde tutularak sisteme hizmet eder hale getirilmeye çalışılıyor. Yine ajanlaştırma ile kendi halkına ihanet ettirilmesi hedefleniyor. Kürt kızları bu politikaların kıskacı altında tutulmak istenmektedir.
Uzun yıllardır Kürt kızları işgalci TC devletinin polis ve askerlerince düşürülmeye çalışılmaktadır. Kürdistan da kız yurtları adı altında çeşitli politikalar yürüten T.C devleti Kürt toplumsallığını asimilasyona tabi tutmayı başat politikalarından bellemektedir. Kürt kızları ‘Gezi’ adı altında metropollere götürülerek bir av konumuna getirilmekteler. Korucular ve askerler eli ile de Kürt kızları fuhuş bataklığına çekilmektedir.
Kadınlar üzerinden gelişen bu gizli politikalar bir bütün Siirt’te N.C davasında deşifre olmuştur. Devlet bakanı resmi devlet politikasını: ‘Taş atacağına fuhuş yapsın daha iyidir’ diye ortaya sermiştir. Tüm bu yönelimlere karşı direnen Kürt kadını, T.C devletinin kirli yüzünü ve gerçeğini açığa çıkarmıştır. Bundan dolayı T.C devleti düşüremediği Kürt kadını karşısında saldırganlaşmış, Kürt çocuklarına ve kadınlarına taciz ve tecavüz ile yönelmiştir. Kürdistan kentlerinden Şırnak, Batman ve Ağrı’da yaşanan tecavüz olayları bu özel savaş uygulamasının sonucudur. Sistematik bir şekilde yıllardır sürdürülen bu yönelim, onuru ve irade kırmaya dayalıdır. Yukarıda da belirtiğim gibi kadın toplumun direniş ve yaşam kaynağıdır. Kürt kadınını hedef alan bu saldırılar, Kürt varlığını ve onurunu yok etmeyi istemektedir. Bu böyle görülmezse yanlış yapılmış olunur. Örneğin saldırıların yoğunlaştığı Kürt şehirlerini incelediğimizde devket gerçeği ve tecavüz politikası her yönü ile daha fazla ortaya çıkmaktadır.
Şırnak görkemli şehir direnişlerinde T.C işgalciliğine karşı direnmiş, öz savunma konumuna geçmiş, onurlu yurtsever bir Kürt şehridir. Toplumsal ve kültürel değerlerine derin bağlılığı ile özgürlük mücadelesinde büyük emek sahibi olmuştur. Bu şehrin özel olarak hedeflenmesi T.C devletine dönük verdikleri direnişten ötürüdür. Özellikle öz yönetim direnişinden sonra evleri ve sokakları, tank topla yıkılmıştır. Ama insanların iradelerini, fikirlerini, yok edemeyen T.C devleti intikamcı temelinde: ‘Teslim olmazsanız onurunuzu ayaklar altına alırız’ demektedir. Şırnak da yurtseverlerle dolu mahallenin ve apartmanın seçilmesi bundan ötürüdür. Burada önemli olanın Şırnak halkının tutumudur. Öz savunma pozisyonuna geçerek tacizci devlet askerini yakalayarak gereken cezalandırmayı yapmışlardır. Sonrasında sokaklara dökülerek onuruna el uzatanlara karşı direnişe geçmişlerdir. Halkın öz savunma eylemine güzel bir örnek teşkil etmişlerdir.
Öz savunmamızı geliştirmezsek çocuklarımız kadınlarımız saldırı altında kalmaya devam edecektir. Öz savunma başta kadınlar olmak üzere herkesin görevidir. Bilinmesi gereken gerçek şudur: İster devlete karşı mücadele veren biri olunsun ister hiçbir şey yapmayan biri olunsun, sadece Kürt olduğu için kadınlar ve çocuklar saldırıya uğramaktalar. Bu gerçeğin anlaşılması için daha ne kadar canın yanması gerekir? Mücadele, direniş ve kavga dışında önümüzde başka bir yol yoktur. Ya bedenimize, irademize, kimliğimize, karşı geliştirilen saldırılar karşısında onursuzluğu kabul edip, susacağız ya da buna karşı öz savunma halinde direnişe geçeceğiz.
YPS-JİN geçtiğimiz aylarda Kürdistan ve Türkiye metropollerinde gerçekleştirdiği eylemlerde öz savunmanın nasıl yapılması ve olması gerektiğini dost ve düşman herkese göstermiştir. Tecavüzcülerden, zalimlerden, en sert şekilde hesap soran YPS-JİN onurun ve insanca yaşamın kalesidir. Çünkü susmak ve sessizce izlemek en büyük onursuzluktur. YPS-JİN iradesine ve kimliğine sahip çıkan her kadını ifade etmektedir. YPS-JİN ‘Xwebun ve Xwe Parastındır’. Başta tüm kadınlar ve toplum öz savunma temelinde varlığına ve onuruna sahip çıkmalıdır.