Sırtımızdaki hançere merhamet olmaz – Amed PİRAN

0
1836

12 Eylül faşizminin bir artığı olan AKP-MHP özel savaş rejimi Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı içerde ve dışarıda zorlandığından, eskiye oranla daha fazla işbirlikçi ve ihanetçilerin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu ihanetçi, işbirlikçiler eliyle Kürdistan’da her türlü ahlaksızlığın, vicdansızlığın ve kötülüğün zeminini yaratmaktadır. Bunlar bazen bir siyasetçi edasıyla gelmekteler, bazen eli silahlı bir korucu, bazen yurtsever halkımızın içine sızarak bilgi toplayan bir ajan, bazen halkımızın dinini, ahlakını, kültürünü ve yaşamını bozmak isteyen lümpenler gibi halkımızın direniş ruhunu, yurtseverlik duygularını bitirmek için her yolu mubah görüyorlar.

Herkes de bilir ki, bir toplum savaş ile bitirilemiyorsa, bunun en etkili ilacı o toplumu içten  bölmektir, parçalamaktır. Geçmiş serhildanlara bakıldığında, birçok eksik, yetersizlik dile getirebilir. Ama serhildanların yenilgisini esas belirleyen bunlar olmamıştır. Bu Koçgirî’de de böyledir, Şêx Seîd serhildanında da böyledir, Dêrsim Tertelesinde de böyledir. Ve daha nice serhildanların başına gelen maalesef ihanet ve işbirlikçilik eliyle toplum parçalanıp bölünmesiyle yenilgiler gerçekleşmiştir. Bunu en iyi uygulayan Türk sömürgeciliği bu gün de AKP-MHP özel savaş rejimi eliyle tekrar hayata sokularak halkımızın özgürlük mücadelesi bitirilmek istenmektedir.

İşbirlikçilik ve ihanet elbette bütün toplumlarda lanetlenmiştir. Hiçbir toplum kendisine ihanet edeni, düşmanıyla işbirliği içinde olanı sevmez ve bunu hoş görmez. En sert biçimde cezalandırır. Ancak Kürt halkının düşmanı olan AKP-MHP özel savaş rejimi işbirlikçilik ve ihaneti meşrulaştırmak için her türden hile ve oyunla halkımızı aldatmaya çalışmaktadır. İşbirlikçilik ve ihaneti normalleştirmek istemektedir. Kimilerine şantajla, kimilerine oyunla, kimilerini suça bulaştırarak, kimilerini aç bırakarak, kimilerini de büyük çıkarlarla kendisine alet etmek istemektedir. İşbirlikçilik ve  ihaneti  bir lanet olarak toplumumuza yaymak istemektedirler.

Peki, neden bu süreçte işbirlikçilik ve ihanete daha fazla ağırlık verdiler.

Çünkü Kürtler 20. yüzyıldan 21. Yüzyıla kendini taşıyan ender gerilla hareketlerinden biri oldu.  NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türk ordusunun bütün askeri saldırılarını püskürtmekle kalmadı, aynı zamanda siyasi olarak da geriletti. Nihayetinde bu sömürgeci rejim kendi içinde bölünüp birbirine karşı darbe yapacakları iktidar çatışmalarına girdi. Öte yandan dünyanın baş edemediği DAİŞ gibi bir gücü yenmekle kalmadı, Rakka’daki iktidarına son verdi. Bu gelişmeler sonucunda Rojava’da sadece Kürtlerin değil, bölge halklarının kendi kültür ve inançlarıyla yaşayabileceği, kendilerini yönetebileceği bir özgürlük vahası gelişti.

Tüm bunlar dünya insanlığında Kürtlere biçilen köleci statünün değişmesi gerektiğine ilişkin bir bakış oluşturdu, aynı şekilde Kürtleri sömürge altında tutan ülkelere karşı önemli oranda anti pati yarattı. Gelinen aşamada Kürtlerin dünyadaki dostları geçmişe oranda daha fazla arttı. Kürtlerin bu gelişimini bitirmekle görevli olan AKP, önce Kürt sorununu çözeceğim adıyla ortaya çıkıp devletten kopan Kürtlerin kimi kesimlerini din kardeşliği adına, kimilerini çıkar kardeşliği adına yanına alıp Kürtleri bölme ve parçalama girişimlerine hız verdi. Kimi politikalara karşı çıkıldığında da, “kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır” diyerek  ardı ardına katliamlara imza attı. Tabi, iktidarını kaybedeceğini her gördüğünde de ‘çözüm süreci’ adı altında tasfiyeci yaklaşımlarını eksik etmedi. 

Yakın süreçte tüm Kürtler AKP’nin ne olduğunu açıktan gördü. Kürtler adına demokratik siyasal gelişmelerin hiçbirine izin vermedi. Ne belediyeleri yönetilmesine izin verdi ve ne de demokratik siyaset yapılmasına izin verdi. Tasfiyeci politikalarında hep ısrar etti. Buna karşı çıkan Kürt gençliğini bodrumlarda yaktı. Şehirleri tanklarla, uçaklarla bombaladı. DAİŞ’i Kürtlere saldırtarak yeni katliamlara imza attı. İktidarını sağlamlaştırmak için MHP, Ergenekon gibi devlet içindeki özel savaş güçleriyle Kürtlere karşı ittifak yaptı.

Kendi birliğini oluştururken Kürtlerin birliğini parçalamak için daha büyük bir çabaya girişti. İşbirlikçiliğin, ihanetin ve ajanlığın geliştirilmesi için bütün gücünü seferber etti. Öyle ki en yurtsever Kürt ailelerini bile ihanete zorlamaya başladı. Buna karşı direnenleri zindanlara tıktı. Gençlerimize karşı fuhuş ve uyuşturucu tuzakları kurarak toplumumuzu ahlaken çökertmek istedi. Korana virüsünden daha tehlikeli olan işbirlikçilik ve ihanetten aldığı güçle bir halkın temel çimentosu olan şehitlerin cenazelerine işkence yaptı, mezarlıkları, kabirleri bombaladı.

Tamam, birisi düşman ve varlığınızı bitirmek için elinden geleni yapıyor. Ama sizin içinizde, köyünüzde, mahallenizde, selam verdiğiniz, ekmeğinizi paylaştığınız, acılarınızı, güzel günlerinizi ortaklaştığınız birileri kalkıp arkadan hançer çekiyorsa, basit bir çıkar için düşmanlarınızla birlik olup halkın özgürlük umutlarına saldırıyorsa buna karşı durmakta insani, ahlaki, vicdani ve dini olarak bir hak değil midir?

Şimdi soruyorum size hangi toplum böylesi bir saldırı karşısında sesiz kalabilir? Hangi vicdan ve ahlak bu ihanetçi ve işbirlikçileri normal görebilir? Sizin içinizde ama sizi yok etmeye yönelmiş bir hançeri ‘hadi vur beni, sana ses etmeyeceğim’ diyebilir? 1990’ların ruhunu tekrar hatırlayalım. Kürdistan’a, Kürdistan halklarına bağlı hiçbir yurtsever, hiçbir ahlaklı,  vicdanlı, inançlı bir kimse bu işbirlikçi, ihanetçilere selam vermezdi. Arabasına almaz, arabalarına binmezdi. Karşılaştıklarında onları kovar, onlara yönelirdi.

Büyük bir saygıyla andığım Hozan Dilgeş Lo Mûxtaro türküsüyle ne güzel dile getirmişti. “  Lo mûxtaro Ger Cûnta bavê te bibi, tanq û tifing bi tere bi, ne dûr ti nêzik geber bî kes nabêje rehmet li te bibi.. Mûxtaro lo mûxtaro mora mûxtaro lê bû maro, mûxtaro lo mûxtaro mora mûxtar lê bû jehro / Parêzvanên heştê û çara, xwe firotin van bê para. Bûna kuçik bo neyara, xwelî serê dil gemara…” Elbette büyük hozan bunları dile getirirken tüm mûxtarlara söylemiyordu. Türk sömürgeciliğiyle işbirliği içinde olanlara sözünü söylüyordu. Yoksa o dönemde de bu dönemde de çok değerli yurtsever mûxtarlar hep var oldu.

Evet, halkımızın başına musallat edilmiş, bizi içten kemirmeye yönelmiş bu laneti bitirmeyi sadece büyük bir yurtseverlik bilinci ve intikam hırsıyla donanmış Kürt gençlerine bırakamayız. Bu görev bütün Kürdistanlılara düşmektedir. Siyasi partilerine, sivil toplum örgütlerine, din alimlerine, kanaat önderlerine elbette en çok da halkımıza. Bu ihanete bulaşan her kesime gidip bu uğursuz işlerden vazgeçirmek gerekiyor. Şayet ihanet ve işbirlikçilikte ısrar ediliyorsa, elbette her halk gibi bunlara gereken tavır gösterilmelidir.

Kendisini halkımızın sırtındaki ‘Hançer’ olarak tanımlayanlara bizim de merhametimiz olmamalıdır. Şayet onlara merhamet edersek bilin ki bize merhamet eden olmayacaktır. Her an değerlerimizi satan, kirletenlerle adil ve güvenli bir yaşam inşa edilemez. Orada ne iman yeşerir ve ne de ahlak. İhanetin ve işbirliğinin olduğu yerde Kürt birliği de olmaz. O nedenle ülkemizi kışlaya çevirenlerin yanında duran, şehitlerimizin kanlı naaşları üzerinde tepinen bütün işbirlikçi ve ihanetçilere karşı bizim de devrimci intikam görevimiz vardır. Tıpkı Nuri Dersim’inin dediği gibi…

“İntikam!

“İntikam!… Kürt namusuna sürülen lekeyi temizlemek için.

“İntikam!… Süngülenen yüzbinlerce Kürt yavrularının feryadını dindirmek için.

“İntikam!… Girdaplara atılan, ateşlerde yakılan gelin ve kızlarımızın Kürdistan ufuklarında uğuldayan acılarını teskin etmek için.

“intikam!… Darağaçlarının altında ölümü kahramanca selamlayan. Yasasın Özgür ve Bağımsız Kürdistan diye haykırarak şehadet tacını giyen binlerce vatan evladının amaçlarını gerçekleştirmek için.

“İntikam!… Kürdistan denilen harabez ar anayurdun kurtarılması için.

“İntikam!… ‘Uygarlık’ denilen kahpenin arkasına sığınarak bize uluyan köpekleri susturmak için.

“İntikam!… İntikam!… İntikam!…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz