Özsavunma için özgüvenin sağlanması gerekir

0
759

Soma’da yaşayan kadınlar şiddetin tanımının yetersiz yapıldığını ve normalleştirildiğini ifade etti.

Kadınların haklarını tam olarak bilmediklerine de dikkat çekerek, platformların daha fazla kadına ulaşması ve özgüvenin sağlanması gerektiğini söyledi. 

Kadınlar 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde mücadele ve özsavunmayı esas alarak alanlara çıkıyor. Erkek-devlet şiddetinin arttığı son yıllarda kadınlar örgütlü yaşamla evde, işte ve yaşamın her alanın da ‘kendimizi savunuyoruz’ şiarını güçlü bir şekilde haykırıyor. Soma’da yaşayan kadınlar da, özsavunmanın geliştirilebilmesi için hakların öğrenilmesi, kadın platformlarının daha fazla kadına ulaşması gerektiğini savunuyor. Eşitsizliğin en çok ev içinde yaşandığını ifade eden kadınlar birlikte mücadelenin önemini vurguluyor.  

‘Özsavunma için özgüvenin sağlanması gerekiyor’ 

Şiddetin sadece fiziksel değil psikolojik de olduğunu ve kadına hakaret anlamına geldiğini ifade eden ev emekçisi Sevda Dibektaş, kadınların şiddete karşı özsavunma geliştirmesi için başta kendine güvenin sağlanması gerektiğini dile getirdi. Kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini söyleyen Sevda, “Bunları ben de yaşadım zamanında. Aslında yapabilecekleri çok şey var ama cesaret yok, kadının arkasında insan olmadığı için böyle oluyor. Yemek yapmadıysa erkeğin gitme dediği yere gittiyse dayağı hak etmiştir algısı var. Oysa onun iç dünyasına bakmak lazım. Erkek kadını insan yerine koyuyor mu? Adam onu incitmiştir. Yasalar uygulanmıyor. Kadın kaç sefer uzaklaştırma almış süresi bitince ya da bitmeden cadde ortasında öldürülmüş. Bunu kaç seferdir görüyoruz. Adamı hemen serbest bırakıyorlar” dedi. 

 ‘Medyanın dili, kültürel unsurlar şiddeti normalleştiriyor’ 

Şiddetin normalleştirilmesinde dini ve kültürel etkilere dikkat çeken öğretmen Arzu Hızlı bir diğer etkinin de medyanın dili olduğunu kaydetti. Arzu, şöyle devam etti: “Şiddet, haberlerde magazinvari veriliyor. Özendiricilik boyutunun da hesaplanmadığını düşünüyorum. Kadına şiddet uygulayan erkeğin aldığı cezalar üzerinde durulmadığının hatta erkeğe hiçbir şey olmadığını okuyoruz. Şiddetin ve şiddet gören kadınların başvurabileceği ve ses çıkarabileceği kurumlar daha iyi tanıtılmalı, bu kurumlar geliştirilmeli. Televizyonlarda kadına yönelik şiddetin nasıl yaşandığının konuşulacağına kadınların nerelere başvurabileceği anlatılmalı. Bu kurumlar kadın nüfusuna bakarsak yeterli de değil” diye belirtti.   

‘Kadın platformları daha fazla kadına ulaşmalı’ 

Kadına yönelik şiddete karşı çözümsüzlüğün umutsuzluğu da beslediğini kaydeden Arzu, ayrıca kadınlara İstanbul Sözleşmesi ve diğer yasal haklarının anlatılmadığını söyledi.  Bunun için bilinçlendirme çalışmalarının gerekliliği üzerinde duran Arzu, kadın platformlarından beklentilerini şu şekilde özetledi: “İhtiyacı olan kadınları o platformlara dahil edemediğimizi, bir seminere dahil edemediğimizi düşünüyorum. Atölyeler, halk eğitim merkezleri yetişkin eğitim merkezleridir. STK’ler daha yüksek ses çıkarabilir ama STK’ler ne yazık ki siyasi profilden kaynaklı bir güç yetersizliği yaşıyorlar alanlara çıkarken. Kamu spotları daha çok ve daha can alıcı şekilde döndürülebilir televizyonlarda. Çünkü görsel basın gerçekten etkili.”  Arzu son olarak, “Kendinizi şiddete maruz kaldığınız erkekten korumanın en iyi yöntemi bir başka erkeğe sığınmak değildir” diye ekledi. 

‘Kadınlar sosyal baskı nedeniyle susuyor’ 

Soma’da kuaför işleten Emine İşlek de, kadınların özgüvenlerinin oluşması için meslek edinmesi gerektiğini dile getirdi. Çoğu kadının ekonomik açıdan zorlandığını, bu yüzden şiddeti kabullendiğini ifade eden Emine, “Kadın erkeğe muhtaç kalmayınca daha güçlü oluyor. Soma’da daha çok fiziksel şiddet var uyuşturucu var. Çoğu kadın susuyor. Aslında gerekli yerlere başvurmaktan da korkuyorlar. İnsanlarımız duyar yanlış yargılar ya da sonradan gelip beni öldürebilir anlamında korkarlar. Kimi de bir şey yapamıyor ama o korkuyla yaşıyor” sözlerini kullandı. 

‘Adaletsizlik en çok ev içinde’ 

Soma katliamında eşini kaybeden Gülfidan Köse, kadınların en fazla ev içinde şiddete maruz bırakıldığını, ev içindeki adaletsizliğin de bir şiddet olduğunu dile getirdi. Gülfidan, “Erkek 8 saat çalışır gelir çantasını asar. Kendi kazancını alır eşiyle paylaşmaz. Kadına sırf pazar parası verir. Genelde de böyledir. Kadınlar bunu normal karşılamıyor ama onun himayesi altında olduğu için boyun eğiyorlar. Çalışan kadınlar da var ama o da eşinden şiddet görüyor. Çalıştığını eşine veriyor. Hep çocuğuna harcıyor. Eş onun kadar düşünmüyor. Anne ve baba çocukları eğitirse değişir. Gelenek örf adetler olduğu için kızlara dövülsen de sövülsen de gelmeyeceksin diyorlar. Aile arkandayım demiyor, dövse de geçineceksin diyor” sözleriyle yaşadıklarını özetledi.  

‘İş alanlarında kadınlar omuz omuza vermeli’ 

Kadınların çalıştığı yerlerde iş güvenliğinin olmadığını ifade eden Gülfidan, “Erkekler madende çalıştığı için kadınlar da yaptığı işi ek iş olarak görüyor. Eşinden ayrılmış tek başına duran çocuklarını o yevmiye ile geçindiren kadınlar da var. Ama mecbur geliyor. Çalışma bir yandan da özgürleştiriyor ama çalışılırken de sömürülüyor. İstediği haklar verilmiyor. Güvencesiz işlere kadınlar daha çok yöneliyor. Kadınlar birbiri ile dayanışmalı olur omuz omuza verirse örgütleri olursa kurtulur” diye belirtti. 

‘Kadınlar şiddetin farkına varmaya başladı’ 

Ev emekçisi Emine Direksiz ise, kadınların Soma’da yazları mevsimlik tarım işlerinde günlüğü 90 lira ile güvencesiz bir şekilde çalıştığını ifade ederek, kendisinin ise evli olduğu erkek tarafından çalıştırılmadığını dile getirdi. Emine, “Çalışmayı çok istedim ama çocuklarım var diye çalışamadım. 18 yaşımda evlendim 19 yaşımda anne oldum. 3-4 çocuk peş peşe olduğu için eşim çalışmamı istemedi. Daha yeni çalışıyorum o da yevmiye ile” diye konuştu. 

Kaynak: http://www.jinnews.com.tr/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz