Devlet ve ataerki karşısında özgürlük

0
528

Berivan Elter

“Şiddet kavramı ve olgusunu özgürlüğün karşıtı olarak görürsek gerçek manasına ulaşmış oluruz. Özgürlüğün karşısına geçmiş olan şiddete baktığımızda bütünsel bir zor gerçekliği ile karşılaşırız. O halde şiddet toplumsal özgürlük karşısına dikilmiş bütünsel bir zor olayıdır. Radikal ve köklü çözümler bu sistem ve yaşamın baştan sona sorgulamasıyla gerçekleşir. Bu minval üzere bir yaklaşım eylemselleştirdiğimizde başta kadın ve tüm toplumsal kesimler üzerine uygulanan şiddeti daha iyi tamamlamış, anlam geliştirmiş ve özgür yaşamı inşa etmiş oluruz.”Berivan Elter 

İnsanlık uygarlık tarihi ile beraber bir şiddet sarmalı içerisinde bir tarafın öznelleşmesi bir tarafın da nesnelleşmesiyle günümüze kadar gelmektedir. Bu sarmalın ilk zamanları ataerkil toplulukların çıkışına kadar uzanmaktadır. Ancak şiddetin ilk örgütlü ve sistematik halini devletli uygarlığın doğuş anında görebiliriz. *Rüşeym halindeki bu doğuşun kimyasına eğildiğimizde şiddeti; bu şiddetin doğurduğu nesnelleştirmeyi, ötekileştirmeyi, baskıyı, bütünü parçalamayı görürüz. Kadını, genci, çocuğu, farklılıkları, toplumsal güçleri birbirinden ayırdığını böylece sömürüp dejenere ettiğini görürüz.  

Toplumun geleceği üzerine kurulan bu sistem toplumun dinamiklerini devşirdikçe kendi varoluşunu gerçekleştirebilmiştir. Toplumların gelecek potansiyeli toplumsal güçlerle beraber kadın, gençlik ve çocuklardır. Bu toplum karşıtı icadın da (devlet) gelecek ve istikrarı bu potansiyele dayandığı için başta kadın olmak üzere diğer kesimlere her türlü kırım, sömürü ve baskı yöntemiyle mutlak hakimiyetini kurmaya çalışmıştır. Toplumun nasıl’lığına dönük sorusunun cevabı olasılıklar içerisinde kendisini daha gerçekleştirmemiş potansiyelde gizlidir. Zaman bu potansiyelin gerçekleşme coğrafyası olduğu kadar hareketi ve özgürlük düzeyidir de. İnsanlık tarihinin en kötü icadı olan devlet, toplumun bu diyalektiğini ve potansiyelini iyi bildiği ve teşhis ettiği için şiddeti ve şiddetin örgütlendirilmesini bizzat bu potansiyel içerisinde hayata geçirmiştir.  

YA TOPLUM YA DEVLET, YA ÖZGÜRLÜK YA ŞİDDET (Zor): Bu ikilem tarih boyunca insanlığın her anına iktidar güçlerince sığdırılmıştır. Devletli güçler belki de bu ikilemin en iyi farkında olan ve bu ikilemi en iyi hisseden kesimler olduğu için uygarlık tarihi ve zamanını anı-anına şiddetle bezeyerek kendi örgütlülüklerini var kılmışlardır. Bundan dolayı devlet baştan aşağıya şiddetle örgütlenmiş bir organizasyondur ve sürekli şiddeti salgılar. Devlet bir yapı ve kurum olmanın ötesinde kültürel ve zihinsel bir varlıktır. Kendisini özgürlük zihniyeti ve sosyalitesi karşısında örgütlemiş biteviye bir özgürlük sömürüsünü gerçekleştiren bir organizmadır. Şiddet kavramı ve olgusunu özgürlüğün karşıtı olarak görürsek gerçek manasına ulaşmış oluruz. Özgürlüğün karşısına geçmiş olan şiddete baktığımızda bütünsel bir zor gerçekliği ile karşılaşırız. O halde şiddet toplumsal özgürlük karşısına dikilmiş bütünsel bir zor olayıdır. Bir sistemdir ve bir yaşam tarzıdır. Radikal ve köklü çözümler bu sistem ve yaşamın baştan sona sorgulamasıyla gerçekleşir. Bu minval üzere bir yaklaşım eylemselleştirdiğimizde başta kadın ve tüm toplumsal kesimler üzerine uygulanan şiddeti daha iyi tamamlamış, anlam geliştirmiş ve özgür yaşamı inşa etmiş oluruz.

Devletli uygarlığın inşa etmiş olduğu ve binlerce yıldır topluma kabul ettirme mücadelesini verdiği yaşam normlarına bakıldığında sömürü, özgürlüksüzlük, eşitsizlikler, ötekileştirmek, doğaya düşmanlık, sınıflandırma, egemenlik, iktidar ve her türlü doğal yaşam kültürünün katlini görürüz.  Bu duruma sebep olgu ise şiddetin ve zorun kültürelleştirilmesidir, zihinsel bir olay haline gelmesidir. Sistem sosyalitesinin zora ve şiddete dayandığıdır.  Günümüzde devletli sisteme dayalı hukuk, sanat, bilim, felsefe cinsiyetçidir, erkek zoruna dayalıdır. Ataerk sisteminin gelişimini, genellemesini, derinleşmesini ve meşruiyetini inşa etmekle mükelleftir. Yıllar yılı süren bu dejenerasyon zamanı toplumun sözcesini de diksiyonunu da şiddete bürümüş ve cinsler arası gelişen her sözün her kelimenin yarattığı örgü şiddettir, ötekileştirmedir ve sömürüdür.

Devleti yapısal olarak analiz ettiğimizde temel yapı taşı olarak günümüz aile yapısı ve mentalitesi ile karşılaşırız. Devletli sistemin en etkin ve temel salgı merkezi aile düzenidir. Aynı zamanda devlet olgusunun başlangıç noktasıdır. Şiddetin, zorun, iktidarın, hiyerarşinin, sömürünün, sınıfın öğretildiği ilk okuldur, toplumsal cinsiyet rollerinin zihinsel, bedensel ve kültürel olarak belirlendiği, kavratıldığı yerdir. *Ruşeym, buğdayın en üst kısmında yer alan, buğdayın büyüyüp çoğalmasını ve çimlenmesini sağlayan kısım.

Kaynak: http://www.jinnews19.xyz/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz