Demokratik modernitenin dili politiktir. Tüm sistematik yapılanmasını politik sanatla kurgular, inşa eder. Temel bilimlerin ahlaki ve politik toplum niteliği iktidarı değil, politikayı çağrıştırır.
Ahlaki ve politik toplumun günümüzde yaşadığı gerçeklik, yani öncelikli sorunu özgürlük, eşitlik ve demokratikleşmenin de öncesinde varoluşsaldır. Varlığı tehlikededir. Modernitenin çok yönlü saldırısı, her şeyden önce varlığını savunmayı öncelikli kılar.
Demokratik modernitenin bu saldırıya karşı cevabı, öz savunma anlamında direniştir. Toplumu savunmadan politika yapılamaz. Tekrar vurgulamalıyım ki, toplum tektir, o da ahlaki ve politik toplumdur. Sorun öncelikle uygarlığın hayli aşındırdığı, iktidar ve devletin istila ve sömürgeciliğine uğrayan toplumu, modernitenin daha da gelişmiş koşullarında yeniden inşa etmektir.
Öz savunmayla birlikte demokratik siyaset, dönem politikacılığının özüdür. Demokratik siyaset ahlaki ve politik toplumu geliştirirken, öz savunma onu iktidarın kendi varlığına, özgürlüğüne, eşitlikçi ve demokratik yapısına yönelik saldırılarına karşı korur.
Ne yeni tür bir ulusal kurtuluş savaşından, ne de toplumsal savaştan bahsediyoruz. Kimliğini, özgürlüğünü, farklılıklar temelinde eşitliğini ve demokratikleşmesini savunmaktan bahsediyoruz. Savunulan, saldırı altında olanadır.