Özyönetimin ilan edildiği Sur ilçesinde 103 gün devam eden direnişin üzerinden 5 yıl geçti. Geçen 5 yıla rağmen yasak sürerken, yasağın olmadığı mahallelerde ise kentsel dönüşüm ve restorasyon adı altında yapılar yıkılıyor, tahrip ediliyor, halk göçe zorlanıyor.
Diyarbakır’ın tarihi, kültürü ve doğayı buluşturan en eski yerleşim alanı olan Sur ilçesi, 7 bin yıllık tarihi Diyarbakır Kalesi’ni çevreleyen ve ilçeye ismini veren surlarıyla biliniyor. Dünya Miras Komitesi tarafından 4 Temmuz 2015 tarihinde Dünya Mirası olarak tescillenen “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı”nın da bulunduğu Sur, birçok halkın ve inancın bir arada bulunduğu bir ilçe. 7 Haziran 2015 tarihinden önce Türkiye ve bölge illerinde Kürt halkına ve Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) dönük çok sayıda saldırı gerçekleşti. 5 Haziran tarihinde HDP’nin “Büyük Demokrasi Mitingi”ne ve Suruç’ta Kobanêli çocuklara oyuncak götürmek isteyenlere dönük yapılan bombalı saldırılarda onlarca kişi yaşamını yitirdi. Saldırıların ardı kesilmezken, çözüm sürecinin hükümet tarafından rafa kaldırıldığı tartışmaları başladı. 14 Ağustos tarihinde ise Sur ve daha birçok kentte halk meclisleri öncülüğünde “öz yönetim” ilanları yapıldı. Kendi kendini yönetmek isteyen halk 14 Ağustos tarihinden sonra ise devletin yoğun saldırılarıyla karşı karşıya kaldı.
Murat Gündüz yaşamını yitirdi
Sur ilçesinde, 2 Aralık öncesi resmi olmayan bilgilere göre yaklaşık 14 kez yasak ilan edildi. Bu yasaklarda Sur mahallelerine polisler tarafından baskın yapıldı, halka yönelik saldırılar gerçekleşti ve halk ile polisler arasında çatışmalar yaşandı. Onlarca çocuk, genç, kadın bu saldırılarda yaralandı. 21 yaşındaki Murat Gündüz, 24 Ağustos tarihinde yapılan saldırılarda Saraykapı Mahallesi’nde polislerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Polislerin saldırısına karşı sokağında barikatlar kuran halk, barikatların ardından polise karşı direnmeye başladı. Sokaklarda gençler ile beraber mevzi yapıp, hendek kazdı. Yaşlılar torbalara kazdıkları yerin toprağını doldurdu ve barikat hazırladı. Eğitimden sağlığa kadar birçok alanda komisyonlar oluşturuldu. Komün yaşamın örülmeye başlandığı Sur’da yemekler bile mevzi başlarında beraber yenildi. Halk bir an olsun mevziyi boş bırakmadı ve gençlerle beraber nöbetlere kaldı. Özellikle Murat Gündüz’ün yaşamını yitirmesinden etkilenen halk, savunduğu toprakları terk etmemekte kararlıydı.
İlk yasak: 6 Eylül 2015
Devlet ilk olarak 6 Eylül 2015’te Sur’da 48 saatlik “sokağa çıkma yasağı” ilan etti. İlk yasakta 8 polis yaralanmış ve 2 polis de ölmüştü. Sur sokaklarını korumaya devam eden halka karşı çok geçmeden 13 Eylül tarihinde bir günlük “sokağa çıkma yasağı” ilan edildi. Bu yasakta da halkın geri adım atmaması üzerine polisler geri çekilmek zorunda kaldı. 13 Eylül ile 10 Ekim tarihleri arasında 4 kez yasak ilan edildi ve bu 4 yasak toplam 27 saat sürdü. 10 Ekim 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı ise 4 gün sürdü. 4 gün boyunca ağır silahlar kullanan polisler ablukanın ilk gününde Fatihpaşa Mahallesi Hacı Nuri Sokak’ta oturan Halil Tüzülerk ve ismi öğrenilemeyen hamile bir kadını katletti. Yasağın 2’inci gününde fırından ekmek almaya giden 12 yaşındaki Helin Şen, Hançepek Mahallesi’nde kafasına isabet eden 3 kurşunla yaşamını yitirdi.
Irkçı duvar yazılamaları yapıldı
Yasak 4’üncü gününde kaldırılırken, yasaktan sonra sokaklara girildiğinde ise yakılmış ve yıkılmış evler ile karşılaşıldı. Yüzlerce kurşunun isabet ettiği evlerin duvarlarında ise “Biz geldik siz yoktunuz”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ındır”, “Türksen övün değilsen itaat et”, “Kurdun dişine kan değdi, korkun” gibi yazılamalar yapılmıştı. Bu yasağın ardından halk sokaklarından çıkmama kararlığını göstererek gece nöbetlerine başladı. Her gece bir mahallede halk nöbet tutarak, sokağını savunuyordu. Ateş yakarak etrafında şarkılar söyleyip, ateş etrafında halay çekiyordu. Direnişe yalnızca Sur halkı katılmıyordu. Diyarbakır’ın diğer ilçelerinden ve çevre illerden bile gelip Sur direnişine destek verenler oldu. Direniş ateşini yakma işini her akşam bir yurttaş devralıyor ve her yakılan ateş halkı birbirine biraz daha bağlıyordu. Öte yandan ateş etrafında sabaha kadar şarkılar, türküler söyleniyor, direniş marşları yükseliyordu.
Halk polis barikatlarını aştı
Sur’da 3’üncü sokağa çıkma yasağı da ilan edildi ve bu yasakta da 10-13 yaş arası 5 çocuk yaralandı. Saldırılarda hem mahalledeki işyerleri hem de evler zarar gördü. Uzun süre yasak ilan edilmezken, 6 Kasım 2015 tarihinde yasak olmamasına rağmen Sur’un Savaş, Dabanoğlu ve Hasırlı mahallelerini ablukaya alan JÖH ve PÖH’ler sokakları ağır silahlarla taramaya başladı. Bunun ardından yüzlerce yurttaş Sur’a akın etti. Halk polisleri aşarak Sur’un mahallelerine girmek istese de polisler buna izin vermedi. Ablukaya alınan mahallelerde ise hem YPS üyeleri hem de Sur halkı polislerin sokaklara girmesini engelledi. Polise karşı direnenlerden biri de 21 yaşındaki Ferhat Doğru’ydu. Polisler saldırısına karşı direnen Ferhat, polislerin açtığı ateş sonucu ağır yaralandı. Halk yoğun saldırı altında Ferhat’ı hastaneye götürmeyi başarırken, Ferhat müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Doktorların yaptığı otopsi sonucunda ise ‘zehirli kurşun’ nedeniyle yaşamını yitirdiği belirlendi. Aynı gün halk polis barikatlarını aşarak Sur sokaklarına girdi ve sokaklarda direnen YPS ve YPS-JIN üyelerine destek verdi.
Halk sokaklarını terk etmedi
Sur’da her geçen gün saldırılar daha çok ağırlaşıyor ve polislere destek olarak askerler de bu operasyonlara katılıyordu. Sur’da ilan edilen 4’üncü yasakta tanklarla saldırı başladı. Devlet güçleri yasak boyunca 22 kayıp verdi. 3’üncü günün ardından sivillerin zarar görmemesi için çatışmayı bırakarak geri çekilen YPS’lilerin gitmesiyle JÖH ve PÖH’ler evlere baskın düzenledi. Baskın düzenledikleri evde genç bir kadına cinsel saldırıda bulunan özel harekat polisleri, duvarlara da cinsiyetçi ve kadın düşmanı yazılamalar yaptı. Onlarca yurttaş gözaltına alındı ve darp edildi. Halkın sokaklara girmesine de izin verilmedi. Tüm bu saldırı ve baskılara rağmen halk sokağını, evini terk etmeyerek yaşamını sürdürdü.
28 Kasım 2015: Tahir Elçi yaşamını yitirdi
Özel harekat polisleri 27 Kasım’da tarihi Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarını silahla taradı. Bunun üzerine Diyarbakır Barosu 28 Kasım’da minare önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Baro Başkanı Tahir Elçi, açıklama sırasında polislerin açtığı ateş sonucu katledildi. Tahir Elçi’nin yaşamını yitirmesinin ardından Valilik tarafından sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Gece boyu süren çatışmaların ardından 29 Kasım sabahı yasağı kaldıran Valilik, 2 Aralık 2015 tarihinde 9 gün sürecek olan sokağa çıkma yasağını ilan etti. 2 Aralık tarihinde Sur mahallelerinde direnen yüzlerce kişinin yanı sıra, Sur’un dışında da büyük bir direniş vardı. Yüzlerce kişi Dağkapı Meydanı’nda toplanarak yasağı protesto etti. Burada direnen halka dönük de büyük saldırı gerçekleşti. Onlarca kişi gözaltına alındı, birçok kişi ise yaralandı.
Cenazelerin alınması engellendi
Yasağın ikinci gününde, 3 Aralık tarihinde Mizgin Koçyiğit ilçeye girmek isterken Dağkapı Meydanı’nda vurularak katledildi. 17 yaşındaki Çekvar Çubuk ise Süleyman Nazif İlkokulu önünde keskin nişancı kurşunuyla katledildi. Mizgin ve Çekvar’ın cenazelerini almak isteyen halka gerçek mermilerle ateş açıldı. Aynı gün evine isabet eden bomba sonucu katledilen Mehmet Demirel’in cenazesi de saatlerce mahalleden çıkarılamadı. Halkın ve siyasetçilerin uzun uğraşları ve görüşmeleri sonucunda cenaze ilçeden çıkarılabildi.
103 gün süren yasak
Kesintisiz şekilde çatışmalar sürerken 6 Aralık tarihinde Paşa Hamamı ve Özgür Gazeteciler Cemiyeti (ÖGC) ateşe verildi. 7 Aralık’ta tarihi Kurşunlu Camii havadan bombardımana tutulurken 9 Aralık’ta tarihi Keldani Kilisesi ateşe verildi. Valilik tarafından 17 saatliğine kaldırılan yasak polis saldırılarının önüne geçmedi. 17 saat sonrasında ise asker ve polis Sur’u tamamen kuşatma altına alarak göç etmek zorunda kalan halkın çıkışına dahi izin vermeyerek yasağı yeniden ilan etti. 9 gün sonunda 10 Aralık 2015 tarihinde 17 saatliğine yasağı kaldıran Vali, ardından 103 gün sürecek tarihin en uzun sokağa çıkma yasağını ilan etti.
Mor mevzi
Sur’da bir yandan direniş bir yandan saldırılar sürerken diğer yandan da kadınlar özgün yapılanmasını oluşturmaya başlamıştı. Yoğun saldırılar ve ateş hattında kadınlar bulundukları mevzileri mor perdelerle kapatmaya başladı. Böylece “Mor Mevzi” olarak adlandıran kadın mevzileri kuruldu. 9 gün süren yasak süresinde YPS ve YPS-JİN güçleri kuruluşlarını ilan etti. Sur’da direniş sürerken asker ve polislerin tüm saldırılarına karşı Diyarbakır’ın diğer ilçelerinde de halk sokakları terk etmedi. Saldırılar sonucu birçok kişi yaşamını yitirdi. 14 Aralık’ta Bağlar Koşuyolu’nda yasakları protesto eden halkın arasında bulunanlardan biri olan 21 yaşındaki Şerdıl Cengiz ve 18 yaşındaki Şiyar Salman ranger tipi bir araçtan açılan ateş sonucu katledildi. Şiddetli çatışmaların yaşandığı ilçede 23 Aralık tarihinde vurulan Mesut Seviktek ve İsa Oran’ın cenazeleri ailelerine 1 ay sonra verildi. Sur direnişini bir türlü kıramayan devlet bu kez de “Bayrak-12 Sur Müşterek Özel Birlik Operasyonu” adı altında yeni birliklerle Sur’a girmeye çalıştı. Operasyon sonucu genç, yaşlı, sivil ayırt etmeksizin birçok kişi yaşamını yitirdi.
YPS ilan edildi
31 Aralık tarihinde Cizre, Şırnak,Nusaybin, Silvan, Gever gibi birçok kentten sonra Sur’da da YPS ve YPS-JIN kuruluşunu ilan etti. 8 Ocak’ta 16 yaşındaki Rozerin Çukur da Süleyman Nazif İlköğretim Okulu yakınlarında polislerin açtığı ateş sonucu katledildi. Yasağın sürdüğü 103 gün boyunca YPS’lilere ve halka karşı tanklarla, havanlarla, helikopterlerle, keşif uçaklarıyla, SAS’la, bordo berelilerle, JÖH, PÖH’le saldırmasına rağmen direnişi kıramadı. 4 ay süren direniş sonunda son grup olarak kalan ve Sur sorumlusu olarak bilinen Cihat Türkan (Çiyager) ve Mahsun Gürkan, Sinan Duman, Dilber Bozkurt’un aralarında bulunduğu 7 YPS’li yaşamını yitirdi. 103 günün sonunda Sur’a asılan bayraklar, adeta ‘fetih’ sonrasını anımsatmıştı. Sur direnişinin başladığı ilk günden son güne kadar kullanılan tank, top, helikopter, ağır silahlara rağmen halk sokakları terk etmedi.
Eşyalarını almaya gelen yurttaşlar evlerini bulamadı
103 gün süren yasak ve direnişin ardından Mart 2016’da “operasyonlar bitti” açıklaması yapıldı. Açıklamayla birlikte yasaklı mahallelerde de yıkımlar başladı. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Sur’a yönelik saldırılara karşı UNESCO tarafından hiçbir müdahale yapılmazken, tarihi yapılara yönelik tahribat ve yıkım devam etti. Yasağın kalktığı sokaklara girildikçe ırkçı ve cinsiyetçi yazılar da ortaya çıktı. Yurttaşların evlerinden eşyalarını almaları için aylar sonra birkaç saatliğine kaldırılan yasaktan sonra eşyalarını almaya gelen yurttaşlar evlerini ise bulamadı. Onlarca ev yıkılmış, onlarca tarihi yapı tahrip edilmiş, çok sayıda sokak dümdüzdü. Operasyonların bitmesiyle Sur’da “acele kamulaştırma” kararı alındı. Resmi Gazete’de çıkan karara göre “ağır hasarın nasıl giderileceği”ne çözüm olarak bulunan kamulaştırma kararı 5 mahallede (Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz, Savaş ve Fatih Paşa) 6 bin 300 parsel için alındı. Karardan sonra herkesin gözü UNESCO’ya çevrildi ancak UNESCO yine sessiz kaldı.
Tarihi yapı bozulmakla yüz yüze
Mahallelerde yıkım sürerken, her sokağa kalekollar kuruldu. Taciz, darp, hakaretle karşılaşan Sur halkı, mobese kameraları ile sürekli izlendi. Sur’u yasaksız olan mahallelerinde uyuşturucu çeteleri, ajanlaştırma politikaları devreye koyulurken polisler ve özel harekâtçılar tarafından yapılan gece devriyeleri, polis noktaları ve karakollar Sur sokaklarında tedirginliği daha da artırdı. Sur’da yaşanan direnişin üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen birçok mahallesinde yasak sürüyor. Beton bloklarla girişe kapatılan mahallelerde neler değiştiğini, neler yapıldığını henüz bilen yok. Öte yandan Ben û Sen, İskenderpaşa, Lalebey gibi birçok mahallede ise kentsel dönüşüm ve restorasyon adı altında talan ve yıkım devam ediyor. Surlara ve mahallelere kepçelerle girilerek, halk göçe zorlanıyor. Sur’un özgün ve tarihi yapısı bozulmakla yüz yüze. Halk bu durumdan şikayetçiyken, özellikle hala eski kültürün yaşatılmaya çalışıldığı mahalle ve sokaklarda asimilasyon politikaları da devreye sokulmuş durumda.
Kaynak: http://www.jinnews.com.tr/